Euripides'in tragedya yarışmalarında iki büyük rakibi Sophokles ve Aiskhylos'u devirip birincilik kazandığı Hippolütos adlı eserini incelemek son derece güç. Nereden başlayacağımı bilemesem de nerede sonlandıracağımı kestirebiliyorum. Aklımda kocaman bir soru var; 'Bu kimin hikâyesi?'
Antik Yunan tragedyaları her okurun mutlaka okuması gereken, edebiyat ve düşünce tarihinin en eski ürünleridir. Ancak okumadan evvel pek çoğu için mitolojik temel gerekir. Eğer bu temel ya da yetkinlik yoksa da mutlaka uzun araştırmalarla tanrılar ve varlıkların incelenmesinde fayda vardır. Tragedyaların metin boyutu olarak dar bir alan kaplaması genellikle hızla tüketilmesine neden oluyor. Bir tragedya muhakkak ki yalnız değildir ve ardından başkalarına koşuyorsanız anlamı yakalamak arzunuza erişeceğiniz kesindir.
Hippolütos trajedisi, merkezine yalnız insani bir aşkı konu edindiği için özel bir yere sahiptir. Eserin ismi ise trajediyi ifadede yetersizdir. Günlerdir bu trajedinin asıl sahibini aradım ve yanıtım pek çoktu. Diğer tragedyalarda olduğu gibi üç birlik esasından muaf derğerlendirilmesi gerekir Hippolütos'un belki de. Çünkü hikayenin başladığı yer değil bittiği yerdir ona adını veren.
Hippolütos...
Atina Kralı Theseus ve Amazon Antiope ya da bir diğer ismi ile Hippolüte'nin oğludur Hippolytos. Baba Theseus Amazonlara Herakles ile birlikte yaptığı bir sefer sonucu Antiope'a aşık olmuş, onu Atina'ya getirmiş ve onunla evlenmiştir.
Theseus...
Bana kalırsa trajedinin en önemli karakteridir Theseus. Ünlü Atina Kralı Egeus'un oğlu, yoksa Poseidon'un oğlu mu demeli? Karmakarışık bir yaşam. Zannımca kısır olan Egeus'un birçok evliliğinde çocuk sahibi olamayışı onu yeni bir evliliğe sürükler. Troezen kralının kızı Ethra, ona bir errkkekk evlat verir. Evet Ethra denizde yüzerken bir evlat rahmine düşmüştür, düşüren ise Poseidon'dur belki de. Egeus doğumu beklemeden Atina'ya döner ama geride antik DNA testi araçlarını bırakmayı ihmal etmez. Kocaman bir kayanın altına kılıcını ve sandaletini bırakır, onlara sahip olan soybağını ispatlamış olacaktır Battal Gazi'nin oğlu gibi.
Theseus kılıcın da sandaletin de sahibi olduğunda kimliğinin de sahibi olur ve babasına Atina'ya doğru yola koyulur. Yol demek macera demektir Antik Yunan'da karşınıza mutlaka bir şeyler çıkar ve mücadele gerektir. Theseus'un hayatı böyledir esasında. Yola ilk çıktığında Skiron, Sinis, bir de Prokrustes adlı haydutları yok eder. Atina'ya ulaştığında üvey annesi Medea'nın oyunlarıyla hayatta kalmaya çalışır bu sırada kimliğini açık etmez. Medea'nın isteği üzerine Maraton boğasını öldürür. Yetmez Medea oğlu Medus'un taht rakibi gördüğü Theseus'u zehirlemek ister ancak sonunda babası sandalet ve kılıcı sayesinde oğlunun varlığını anlayıp Medea ve oğlu Medus'tan kurtulur.
İlk aşk : Ariadne...
Atinalılar Girit Kralı Minos'a yenik düşmüş ve bir barış anlaşması yapmışlardır. Dokuz yılda bir, yedi kız ve erkeği minator canavarına kurban etmektedirler. Theseus bu talihsizliğe bir son vermek için Minator'u yok etmek için Girit'e gittiğinde Minos'un kızı Ariadne Theseus'a aşık olur. Onun canavarla mücadele edip labirentten kurtulmasına yardımcı olmak için bir yumak verir. Ve Ariadne sayesinde minator'u öldürüp gençleri kurtaran Theseus babasına beyaz bayraklı gemi ile zaferini ilan edeceği yolculuğuna kollarında Ariadne ile başlar. Ancak yolda bazı söylentilere göre yitirir bazılarına göre unutur sevdiği kadını Theseus ve yalnız döner Atina'ya. Üstelik unuttuğu bir şey daha var ki babasının ölümü ile sonuçlanır. Ak yelkeni göremeyen baba oğlunu yitirdiği düşüncesiyle kendini bırakır denizin derinliklerne. Evet Ege Denizi de bu isimden gelir.
Theseus'un hayatında önemli bir isimdir Ariadne, ilk aşk ve son aşkın bağı. Amazon kraliçesi Antiope ile evliliği, Hippolytos'un doğumu ardından bir savaşta Antiope'u yitiren Theseus, Ariadne'nin kardeşi Phaidra ile evlenir. Evet iki kızkardeşle evlenir Theseus...
Tanrılar...
Hippolytos trajedisinde iki önemli tanrının savaşı ile birlikteyiz. Artemis ve Afrodit. Birbirine zıt bu iki kadının mücadelesinin kanlı biteceği aşikar. Şimdi trajedinin kalbine girebiliriz.
Günahkâr bir üvey anne Phaidra!
Giritli Parlak Prenses...
Literatürde olmasa da Phaidra trajedisini ilk işleyenin Sophokles olduğu var sayılır. Ancak bilindiği üzere tragedyanın bu en yetkin isminin pek az oyunu günümüze kadar gelebilmiştir. Euripides'in Hippolytos'unda en çok sesini duyduğumuz, tiratlarıyla eşsiz bir şiirsellik ortaya koyduğu bu kadın, üvey oğlu Hippolytos'tan yıllarca uzak yaşamıştır. Hippolytos yıllarca Trozien'de dedesiyle büyümüştür çünkü. Phaidra Theseus'un bir suç yüzünden sürgünüyle birlikte üvey oğluyla aynı evde yaşamak durumunda kalır. Ve ilk karşılaştığı zaman ona aşık olup kendini kaybeder... Afrodit...
Phaidra'nın aşkı onun iradesiyle değildir Euripides'e göre, bu aşkın müsebbibi Afrodit'tir çünkü onu tanımayan Hippolytos, Adrodite yani aşka tam anlamıyla düşmandır. Onun taptığı Artemistir çünkü taptığı avcılık ve doğanın güçlü tanrıçası, aynı zamanda bekaretin sonsuz temsilcisidir. Hippolytos'tan intikam almak ister güya Afrodit, bu kadın düşmanına bir ders vermek için Phaidra'yı kullanır. Araçtır Phaidra, Euripides'in kadınları gibi bir araç... Burada bir çelişki yok mudur diye sormadan edemiyorum, niçin cupid okunu Hippolytos'a atıp bu yasak aşkı ona yüklemedi de Phaidra'yı yaktı? Bir kadını harcamak daha kolay olduğu için mi? Bir kadını lekelemenin de daha kolay olacağı gibi...
Kadının kadına düşmanlığının en güzel örneklerinden birini süt annenin dilinden duyarız, Hippolytos bir amazon oğlu olduğu için bir piçtir. Hippolytos da bir amazon oğlu olmasına rağmen kadınları yerden yere vurar. Aşkını içinde taşıyamayan Phaidra bunu dile getirdiğinde aldığı tepkilerle intihara karar verir. Bu karardan dönmesi aşkına bir karşılık bulması için çabalar etrafındakiler ancak Hippolytos'un bu aşkı öğrenince verdiği tepki, yasak bir arzunun da ötesinde herhangi bir kadın dahi olsa onu yerden yere vurmasıyla sonuçlanacak büyük bir kadın düşmanlığını gösterir. Hoşgeldin Antik Yunan'da kadın... Phaidra yediremez bunu kendine ve gelinliğiyle asar kendini, Hippolytos'un kendini iğfal ettiği bir mektup da bırakarak...
Phaidra yitip gittiğinde ardında korkunç bir lanet bırakmıştır. Baba ve oğulun arasına koyulmuş bir bıçak. Birbirlerine yaklaşmalırını sonsuza dek engelleyecek... Theseus öğrendiğinde paramparça olur. Sevdiği üçüncü kadını da yitiren kral oğluna lanetler yağdırır. Karısına inanmıştır çünkü bir kadına inanmıştır. Euripides'i bunca kadın düşmanlığına rağmen okumaktan ve irdelemekten vazgeçmeme nedenim bundan kaynaklı olsa gerek. Medea'yı koyar önümüze Euripides, Phaidra'yı... Canı yanmış kadınların lanetlerini. Onları her hali ile koyar ve yargıla der bize... Ve biz yargılayamayız... Theseus'a oğlunu lanetleten de Euripides ... İyi ve kötüyü seçtiremeyen...
Sürülür Hippolytos, Poseidon'un kollarında savrulur yitmek üzereyken babasına yaklaştırır Euripides son kez, Afrodit kazanmıştır şekilde ama bu kez konuşan Artemis'tir gerçeği anlatır Theseus'a pişmanlığı tattırır ama yitmiştir o da babası gibi Poseidon'un kollarında...
Hippolytos'ta en az sesini duyduğumuz Theseus'tur. Biz aşık oluşa denk gelmeyiz, Alevin tam ortasında yakalanırız trajediye, Phaidra'yı duyarız en çok, Euripides'in kötü kadınlarından birini. Yasak, platonik bir aşkın prototipi Phaidra'da vücut bulmuştur. Ama yanan Hippolytos olmuştur bu yüzden belki de Euripides için bu Hippolytos'un hikayesidir. Eseri boyunca aşk ve erdem ilişkisini sorgular ozan, her zaman olduğu gibi tanrıları da yargılar esasında. Bu düşünen ozan, tanrılarla uğraştığından sürülmüştür belki de toprağından...
Phaidra meselesi yahut Hippolytos tarihte çok kez yeniden işlenmiştir. Bunlara değinmeden evvel Yılmaz Onay'ın şu notunu ilginç ve değinilmesi gerektiği için ekliyorum:
"Bu oyunu çevirirken yaptığımız bir gezi sırasında, Yatağan -Milas yolu çıkışında 1. km.' de Eskihisar köyü ile neredeyse iç içe olan Stratonikea kenti kalıntılarını gezdikten sonra otobüse tekrar bindiğimizde rehberimiz Güler Bener Hanımefendinin anlattığına göre, kent MÖ 3. yüzyıldan önce kurulmuştur. O yıllarda Suriye kralı olan 1. Selevkos'un eşi Stratonike ile üvey oğlu Antiokhos birbirlerine aşık olmuşlardır. Bu aşkı kimse "dehşet verici" diye karşılamamış olacak ki, Selevkos da, önce rahatsızlık duymuş olmasına karşın, oğlunun, aş kından ölümcül derecede hasta olması üzerine ikisini ev lendirmiştir. Dahası, Antiokhos, eşi olan Stratonike adına Stratonikea kentini kurmuştur. Hatta çobanların anlattığına göre aşıklar, önce (bugün kalıntıları Stratonikea'nın yakı nında bulunan) bir kente kaçarlar, sonra evlenmeleri müm kün olunca Antiokhos, eşi Stratonike adına Stratonikea ken tini kurar. Bu anlatı hem akla daha yakın geliyor, hem de kralın ve halkın toleransını daha güzel açığa çıkarıyor. Kadının sokağa çıkmasını bile kabul etmeyen Yunan top lumunun, M.Ö. 5. yüzyılda, tiyatroların doruğunu yaşadığı ve M.Ö. 428'de oynanan bu oyunun hiç de garipsenmediği, tam tersine 1. Ödülü aldığı düşünülürse, çok yakın bir tarih olan 3. yüzyıl öncesinde bu kültür seviyesi farkını, uygarlık ların karşılaştırılması olarak da değerlendirmek gerekiyor. Burada elbette, Atina' daki aşırı erkek-egemen toplum ile gerek Anadolu' da, gerekse Girit adası ve Ortadoğu' da henüz kadın-egemen toplum yapısının izlerinin sürüyor olması da etkindir besbelli!"
Yılmaz Onay'ın sık sık üzerinde durduğu üzere bu oyun Atina'da kadın olmanın ne anlama geldiğinin bir yansımasıdır. Phaidra, tavsip ettiğim bir tip değildir. Bireylerin cinsiyet farketmeksizin karşı cinsten aşk talep edip karşılık bulamadığında çirkinleşmesi korkunçtur haliyle. Ama bu oyunun asıl önemli yanı Hippolytos'un kadına bakışı ve bağırışı tartıldığında anlaşılır...
Roma ve Fransa; Seneca ve Racine. İki aşık olduğum dev... İkisinin de bu konuyu işlediği tragedyaların tadına Euripides'den önce bakmıştım, varmıştım. Genelde tersini yapsam da bu kez ilk eseri sonradan okumuş oldum. Seneca Euripides ile aynı doğrultuda işlerken trajediyi Phaidra ve Hippolytos'u karşı karşıya getirir ve reddi daha net hissettir. Çiğdem Dürüşken'in bize yaptığı iyiliklerden biridir bu çeviri son derece lezzetlidir. Ya Racine! Racine bu trajedinin kaderini değiştirmiştir. Phaidra suçunu itiraf eder onun oyununda. Hippolytos barışmıştır Afrodit'le bir de Arisi vardır ki... Racine'nin Phaidra'sını MEB yayınlarından okumuştum, harika bir çeviriydi...
Phaidra pek az okunmuş ya da az işlenmiş desek yeri... Oysa düşününce akla bir Bovarizm'i getirmiyor mu? Yahut bir Aşk-Memnu'yu işte aşırı yorum zamanı, bu örnekler pek karşılamıyor Phaidra'yı belki de benimse trajediyi üçüncü kez okurken aklıma başka bir şey takıldı. Orhan Pamuk'un Kırmızı Saçlı Kadın'ı.... Görece az sevilse de benim için çok özel bir romandı... Hep kuyu imgesinden, Rüstem ve Sohrab ile oğulu öldürmek, Oidipus ile babayı öldürmek mitleri ile doğuyla batıyı aynı beşikte sallayan Pamuk'un Oidipus'u tam yansıtamadığı eserinde aslında belki de Phaidra'ya yaklaştığını düşünebilir miyiz? Kırmızı Saçlı Kadın öz bir anne değildi ama burada da aşk ve platoniklik tarafları değişiyor galiba... Böylece aşırı yorumun aşırı uzun bir incelemenin sonuna geldim galiba. Oysa o kadar çok şey varki sığdıramadığım... Benim için en güzel Phaidra yorumlarından biri olan Racine'in oyununda alışık olmadığımız bir karakterin tiradını bırakmak istiyorum... İskit/ Amazon oğlu Hippolytos'un sevdiği kadın:
Arisi:
Benim gönlüm yüksektir, koşamam binbir kula
Sunulmuş bir sevginin emeksiz zaferine.
Dört yanı açık kalbe girmenin değeri ne?
Dik başlı bir yüreğe, fakat, boyun eğdirmek,
Hele hissiz bir ruha ıstırabı getirmek,
Boş yere çabalamış bir esiri tutarak
Zevkine şaşacağı zincirlere bağlamak
...
Yorum Bırakın