Şair John Milton (1608-1674), İngiliz Edebiyatı'nın en önemli taşıyıcı sütunlarından biridir. Yunanca, Latince, İtalyanca dillerine hakim olan Milton, teoloji alanındaki çalışmalarıyla birlikte, eserlerini mitler ve dini öğeler üzerine kurmuştur. İngilizce’ye 630 kelime kazandıran Milton, büyük bir dil ustasıdır.
17. yy İngiltere’si, Muhteşem Devrim öncesi büyük çatışmaların yaşandığı bir ülkedir. İngiliz İç Savaşı (1642-1651); "Yuvarlak Kafalar" ve "Kraliyet" arasındaki politik ve fiziki çatışmalar, Avrupa Devrimleri'nin haberci kıvılcımı sayılsa da dönem son derece zorludur. Çağın önemli ismi, Yuvarlak Kafaların temsilcisi Oliver Cromwell, kimilerince monarşi karşıtı bir diktatör olarak nitelendirilse de monarşiyi egale edebildiği ve yönetimde olduğu dönemde başarılı bir lider sayılmıştır. Cromwell’in destekçileri arasında yer alan Şair John Milton da monarşi karşıtıdır. Ancak Cromwell'in kaçınılmaz ölümü ile birlikte Monarşik iktidar yeniden kurulmuş, Milton için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. İktidarı geri alan II. Charles da karşı cephesinde yer alan Milton'ı hapse attırmakta gecikmemiştir. Hapiste gözlerini yitiren Milton'un Paradise Lost'u kör bir ozanken yazdığı/yazdırdığı rivayet edilir. Başlangıçta 10 kitaptan oluşan Paradise Lost ilk kez 1665 yılında yayınlanmış, sonradan iki kitap daha eklenerek 12 kitaba ulaşmış ve son haliyle milyonlara ulaşmıştır.
Epik Geleneğin Üç Büyük Ozanı ve Paradise Lost:
Homeros, Dante ve Milton tartışmasız epik geleneğin en önemli isimlerindendir. Epik ustalarını üç isme indirgemek elbette Vergilius başta olmak üzere bir çok ozana haksızlık olur ama dağılmamak adına üç isme odaklanmak gerekiyor. Bu gün Dante’nin İlahi Komedya’sı modern İtalyanca’nın temelini oluştururken Milton’ın Paradise Lost’u da İngiliz Dili ve Edebiyatı için son derece önemlidir. Ya Homeros?
Homeros Tanrıların gölgesinde savaşan kahramanları anlattığında kullanabileceği kelimeler son derece sınırlıydı. Kör bir Ozan, İda'nın tüm kıvrımlarını, savaşçıların göremediği yüzlerini, tanrıların gizli yarış ve anlaşmalarını, kadınların silik de olsa seslerini dilden dile büyüterek anlatmış ve insanlar yüzyıllarca onun anlattıklarına inanılarak yaşamıştır. Homeros'un varlık çatışmasına girmek manasız, çünkü bir Heinrich Schlimann gerçeği var. Schlimann, Homeros'un Skamandoros'unu eliyle koymuş gibi bulmuş ve Priamos'un hazinelerine kavuşmuştur. Bir hazine pek çok insan için büyük delildir. Varlığı dahi tartışılan bir ozanın anlattıklarına dayanarak bambaşka bir ülkeden yola çıkan bir maceraperestin sahiden de bir hazineye kavuşması gerçeklik yargılarını elbette ki alt üst eder. Priamos’un hazineleri Homeros’un anlattıklarının sahiciliğinin kanıtı diyebilir miyiz? Evet, Homeros müthiş betimlemelerini bambaşka bir gözle çizen, az ya da çok gerçeği aynalayan bir ozandı, Platon ne derse desin…
Homeros'un bir ideolojisi var mıydı?
Yalnız gördüğü? ya da duyduğunu söylediğini varsaydığımız İlyada ve Odysseia'nın büyük ozanı, bugünün Prekaryası, geçmişin Proleteryası ya da ilk çağın yoksul ve silik halkından asla bahsetmez. Onun derdi krallar, kahramanlar ve tanrılarladır. Peki bu kahramanların bir psikolojik analizini ortaya koyar mı Homeros? Kesinlikle. Her savaşçının ve tanrının belli özellikleri vardır; Akhilleus göğsündeki yüreği ile düşünen, savaşırken acımasız ama savaş alanında canice katlettiği Hektor'un babasını çadırında misafirperverce ağırlayan karmaşık bir kişiliktir. Aias'ın kas gücüyle, öfke kontrolü arasında bir uyum yoktur. Homeros'un en önemli karakterlerinden Odysseus ise İlyada kahramanlarından en iyi tanıyabildiğimiz savaşçı ve bir mühendistir. Bu gün edebiyatın bir kutbu Odysseus'tan yani bireyden doğmaktadır, diğer kutbu ise toplumdur. Homeros Odysseus'un maceralarında birey, tanrı ve kader ilişkisini irdelerken duyguları açık seçik halde sunar. Ve kadın. Homeros'un eserinin çekirdeği bir kadın, Helene etrafında toplanır. Ancak bu bizim dikkatimizi çekmeye çalıştığı bir taraf gibidir. İlyada için ya da Troy filmi için ilk intba 'Helene yüzünden çıkan savaş' şeklindedir. Sığ sular böyledir demeden geçemeyeceğim. Niçin At yani Hız bu savaşta önemlidir ve Tuncun keşfi konusunda biraz daha kafa patlatmaz mısınız? diyerek 14. Yüzyıla Dante'ye gelmek istiyorum.
Bir kadın merkezli görünen eser daha. İlahi Komedya bu incelemede Milton'a yolcuğun ikinci durağı ve iki büyük şair arasında büyük yakınlık da mevcut. Dante, Homeros'la arasındaki merdiven Vergilius'a dayanıp, Cehennem, Araf, Cennet yolculuğunu bir amaca, sevdiği kutsi kadın Beatrice'e ulaşmak için yapar. Burada durup uzaktan yine Dante'nin Beatrice'e olan aşkı odağında bir bakışa sığınabiliriz ama Beatrice sadece bir teferruattır. Çünkü asıl mesele politiktir, İlahi Komedya, bir sürgün olan Dante'nin büyük iç hesaplaşmasıdır. Homeros'un temiz bir çizimle birlikte önümüze bıraktığı tabloya hiç benzemez Dante'nin eseri. Dante de Homerosçu betimlemeler yapmıştır ancak onun betimlemeleri eserinin değerlerinden yalnız biridir. Çünkü büyüyen tarih, daha karmaşık hale gelen toplumlar, dinler, savaşlar ve politika, anlatıcılığı da kompleks bir hale getirmiştir. Dante, kendisine kadar olan batının tüm edebi mirasını sırtına yükleyip, ülkesinin o günkü çatışmalarına hem örtülü bir dille hem de karakterleri açık seçik yargılayarak cevap verir. Homeros ile arasında büyük fark bakirliktir; edebiyatta ya da ruhta.
Ve Milton...
Milton'a gayet sığ, ayak bileğimize kadar bile ıslanmadan bakarsak, Adem ve Havva'nın Cennet'ten kovuluşu der işi bitiririz. Ama dalgalarda yüzmek gibisi yok. Milton'un eseri, son derece testesteron kokar. Eserde erkekliğin kutsiyeti temeldir ve Adem'den evvel erkek gibi betimlenen Şeytan merkezdedir. Bu eser Tevrat ve İncil'in temelinde çizilmiş olup destan boyunca Pagan unsurlar her bölüme serpiştirilmiştir. Semavi olay ve karakterin, mitolojik bir unsurla bu denli uyum içinde çizilebilmesi okuma hazzını katladıkça katlar.
Ecco Lucifer!
12 kitaptan oluşan Paradise Lost'un ilk kitabında eserin tüm konuları anlatılır. Sonrasında Şeytan'ın isyanı, Cennetten Kovuluşu ve büyük ayrılmadan bahsedilir. Tanrı'nın ilk mücadelesi herkesçe bilindiği üzere Şeytan'ladır. Her Zeus'a bir Prometheus gerekir belki ve bildiğiniz üzere o da erkektir. Karşımızda Şeytan! Milton'ın şeytanı, son derece enerjik, başlangıçta sözden çok eylem vardı dedirten, eser boyunca 'demokratik' mücadele veren kompleks bir yaratık. Ataerkil iktidar savaşının tipik örneği olan Paradise Lost’un ekseni demokrasi ve monarşi çatışmasını yansıtır demek yanlış olmaz. Milton da iki taraf vardır; Tanrı ve Melekler Safı ile Şeytan ve İsyankarlar, tıpkı monarşi ve parlemento gibi... İlerleyen kitaplarda Kutsal Baba oğul ilişkisi, Şeytanın Adene gelme çabası, Adem ve Havva'nın yaratılışları anlatılır. Evet bir kadın devreye girer eserin gelişme bölümünde, Havva'nın yaratılışı, Kitabı Mukaddes ile birebirdir. Havva nasıl görünüyor peki? İlk Peygamber Adem'in fazla olan kaburgasından yaratılmış güzel ve az düşünmesinin yeterli olabileceği bir varlık. Adem'i yalnızlıktan kurtaran… Üremenin başlangıcı, bir döl yatağı. Bir kutupta hiperaktif bir çocuk gibi yerinde duramayan şeytan, diğer tarafta masumiyetin ilk örneği varsayılan iki insan ve bakir bir doğa.
"Ve şaşacaksınız, bunu bir elmayla yaptım."
Olması gereken her şey hazır. Tanrı, şeytan, ilk insanlar ve doğmaya hazırlanan günah. Şeytanın aktif hali onun biçimlere dönüşüp ilk insanlara yaklaşabilmesini, bir yılan haline bürünmesini kolaylaştırır. Adenin tam ortasında yer alan iyilik ve kötülük belki de bilme ağacına olan dokunma yasağını Havva'ya deldirir şeytan. Çünkü bir hata var ise bunun bir kadına yüklenmesi insanoğlunun en eski numarasıdır. Adem büyük aşkının hatasını öğrendiğinde ona olan sevgisi bir anda öfke ile değişiverir. Neticede kovulurlar cennetten, ölümsüzlükleri alınır ellerinden... Milton’un şeytanının bilim yani merak duygusuna yakınlığı dikkate değer bir konudur. Yasak elma tabiri bugünün anlamıyla bilimi yansıtır ve Tanrıya göre bilim insanlığın sonunu getirecektir. Ancak son olmaz, Adem’in intihar düşüncesine rağmen Tanrı affedicidir ve insanlık üremeye başlamıştır, cennet yitirilse bile... Eser sonunda muhtemelen eklenen iki, kitapta Baş Melek Adem'e geleceği gösterir; insanlığın iyi ve kötü ile mücadelesini. Adem'i hem seven hem üzen bu görüntüleri Havva'nın bilmesine gerek dahi yoktur… Yani Havva da Helene ve Beatrice gibi bir teferruattır.
Homeros'un göstergesi ve Dante'nin örtülü anlatımını karşılaştırdığımızda aradaki büyük farkı görebiliriz, nitekim Milton'un anlatımı her ikisinden de farklı olarak tamamen kapalıdır. Milton'ın gününü ve kendisini asla göremediğimiz eserinde 'monarşi' kelimesi bıraktığı tek izdir. Bu iz Şeytan tarafından Tanrının yönetimi için kullanılır. Kutsal kitaplarda anlatılan bu kovuluşu Milton'ın yeniden anlatma sebebi tabii ki hayranlık değil, bir eleştiridir. Sansürün olmadığı bir dünyada rhapsadosunuzla yöre yöre gezerken epik eserinizi bağırabilirken, bir sürgün ya da mahkumsanız diliniz bambaşka olacaktır, Milton gibi...
Epik geleneğin üç büyük ozanını karşılaştırırken öncelikle anlatım berraklığını esas tutmak istedim. Dünya yaşlandıkça anlamın bulanıklaştığını ve bu bulanık yaratıkların kendince ağır bir güzelliklerinin olduğunu düşündüm. Gösterilen ve saklananlar üç eserde de mevcuttu ve Kadınların eserlerde nakış görevi görmesi feminist edebiyat eleştirmenleri için üzerinde durulması gereken son derece önemli bir konudur. Din konusunda Homeros ve Hesiodos’un Mezopotamya ve Yunan Tanrıları’nı yeniden yazdıkları aşikarken, Dante’nin bir Hristiyan ve Teolog oluşu ile birlikte kendi Cehennem-Araf-Cennet’ini çizmesi son derece ilginçtir. Ve Terry Eagleton’un da dediği gibi Milton’un Paradise Lost’undaki sıkıcı tanrının monarşisiyle Şeytana söyletilen müthiş dizeler ve demokrasi belki de anarşist tavrı da son derece ilginçtir. Milton’un şeytanın kendi tarafındaki asi meleklere gösterdiği sevgi de iyilik ve kötülük yargılarımızı alt üst etmektedir. Ve Blake ‘in sözlerine istinaden Şeytan Milton’un her daim yamacındadır ve Paradise Lost’un bu denli tartışmalara yol açılması milyonlarca basılması, 19. Yy Romantiklerince de eserin baş kahramanının şeytan olarak görülmesi, bu iyi ve kötüyü sorgulatan eserin tazeliğini yitirmeden hala okunmasının sebeplerindendir. Neticede Yitirilen Cennet mutlaka okunması gereken üzerinde tartışılmayı hak eden önemli bir eserdir.
Pegasus Yayınları'ın 5. Baskısı'dan okuduğum Paradise Lost, Kayıp Cennet olarak çevrilmiş bu isim sorunlu geldi. Kayıp Cennet bir başka mekanın varlığını işaret ederken asıl isim Yitirilen/Kaybedilen Cennet olmalıdır. Çeviri konusunda yetkin değilim, eserin kafiyesiz oluşu da aşikar ancak cümle bitimleri ve başlangıçları, seçilen kelimeler ve ahenksizlik eserden memnuniyetsiz sebeplerimden. Adeta kendi dilini yarattığı ifade edilen ve kelimelerle dans eden bir şairin Türkçe çevirisinden şiirsel manada aynı hazzı alamadım. Bu eseri satın aldığım gün İthaki Yayınları'nın yeni çevirisi piyasaya sürülmüştü ve son derece üzülümüştüm. Onu okumadığım için yorum yapamam ama bundan daha iyi olmasını ümit ediyorum. Pegasus çevirisinin kapağında yalnız Lucifer resmi var ve neden bir tane dahi resim yok diye düşündüm. Sanatı bu denli şekillendiren bir esere Gustave Doré'un birkaç resmi basılabilirdi. Oğlak Yayınları'nın İlahi Komedya Baskıları bu bakımdan takdire şayan. Yine de Milton’a dokunabilmek son derece güzeldi…
Teşekkür ederim.
Yorum Bırakın