Sığırtmacın ezdiği sümbül gibi
yerde mor bir çiçek…
İlk Kadın Şair
En zalim ayın sonuna geldiğimizde, tesadüftür ki Sappho düştü yine aklıma. Sebebi doğa, bahar, çiçekler ve belki de en önemlisi kökler. İnsanlık tarihinin en eski sözlü/yazılı edebiyat örneklerine bakıldığında Mezopotamya ve Yunan kaynaklı eserlere ulaşıyoruz. Ünlü olanlar hep Grek kökenli bilindiği üzere ancak burada kronolojik olarak bir yanılgı içine düşülüyor. Tarihi kaynaklara göre Mezopotamya’daki Sümer- Akad- Babil halklarının dini konulardaki yaratıları yazılı/sözlü eserlerin ilk örneklerini oluşturuyor. Köken konusuyla başlamak istememin sebebi bir yanılgıya daha değinmek istemem: “ İlk Kadın Şair Kimdir? “ sorusunun cevabına yine Avrupa kültür dayatmalalarından kaynaklı Yunan bir şair olan Sappho’yla verilmesi. Oysa Sappho (MÖ 630/612 -570) "bilinen ilk Yunan kadın şairdir" tanımını daha doğrudur. Tarihin en eski kadın şairi ise Akad Kralı Sargon ve Kraliçe Tashlultum’un kızı Enheduanna ( MÖ 2285-2250) olarak bilinmektedir. Sappho ile Enheduanna'nın arasında yüzlerce yıl olsa da şiirlerinin temeli benzerdir. Enheduanna insanlığın en eski düşünce ifade aracı olan şiirini Sümerlerin aşk tanrıçası İnanna'ya lirik duygularla sunarken, Sappho da şiirini Eros'a bağışlar, Afrodit için yazar şiirlerini...
MÖ 6. yy. da Lesbos (Midilli) adasında yaşayan Sappho’yu, Grek kültüründeki üç önemli şiir aşamasının merkezine yerleştirmek yanlış olmayacaktır. Homeros ve Hesiodos’la başlayan “epik şiir”, Sappho’nun zirvesinde olduğu “lirik şiir” ve üçüncü büyük aşama olan “tragedya”. Epik şiir geleneğinde yolculuk Tanrılar için söylenen Hymnoslar, savaş ve kahramanlar için söylenen epik aidoslar ile başlar. Hesiodos’un toplumsal yaşam için öğretici özellikteki (didaktik) şiiriyle devam eden şiir geleneğini, toplumun ve bireyin duygu ifadelerinde bir ayrılma aşaması izler. Daha çok bireyin duygu ve heyecanının “lir” adlı enstrümanla birlikte ifade edildiği “lirik şiir” dönemi bu ayrılmanın ardından gelir. Lirik şiir, destan ve tragedya arasında bir köprüdür. Toplumun sesinin bireyin sesi ile iç içe geçtiği tragedyaya ulaşılması herkesçe bilindiği gibi insanlık tarihinin önemli bir gelişim aşamasıdır.
Toplum ve birey ilişkisinin tümden gelim ve tümevarım seçenekleriyle anlatılabiliriz. Sappho'nun şiirine bu bakış açısıyla bakıldığında o, bir kadın olarak kendi gerçeğini, duygu ve arzularını döneminde hiçbir coğrafyada rastlanılmadığı halde özgürce ifade etmiştir. Sappho şiiriyle çevresindeki insanların duygularına da tercüman olmuş, onlara yol göstermiştir. Bir rahibe olan Enheduanna'dan ayrılıp, halkın ve kadınların içinde güçlü bir sestir Sappho.
Anadolu ve Sappho: Kızlık Meselesi
Yunan ilkçağında insanlar herhangi bir yalana başvurmadan gerçekliklerini anlatmakla seçilirler. Bu özellikleri ülkemizdeki sözlü geleneğin açık seçik temsilcisi olan Karacaoğlan’la da benzeşir. İleride görüleceği üzere hem kültürel yaşamda hem de sözlü gelenekte bugün dahi hissedilen büyük ortaklıklar vardır. Sappho’nun şiirinden öteye geçen cinsel kimliği incelemede yer alacak üç ayrı çeviri : Azra Erhat – Cengiz Bektaş, Cevat Çapan, Kriton Dinçmen’in düşüncelerinde önemli bir yer tutmazken okurların sadece Sappho’nun lezbiyen olup olmadığını sorgulaması üzücüdür.
Sappho ve Erinna Midilli'de Bir Bahçede,'1864, Simeon Solomon
Azra Erhat – Cengiz Bektaş çevirisindeki 5. Betik -93 e bakıldığında:
"gerçekten ölmek istedim
aglayarak bırakıp gitti diye.
Ah Safo, dedi giderken,
nedir başımıza gelen?
İstemeden bırakıyorum seni.
Dedim ki, git güle güle,
git ama unutma beni,
biliyorsun sana bağlılığımı
Istersen anımsatayım
sana unuttuysan eğer
ne hoş ve ne güzel şeyler yaşadık;
menekşelerden güllerden
safrandan anasonlardan
taçlar takardın başına yanımda,
ve bir sürü örgüler
örüp güzel çiçeklerden
geçirirdin o incecik boynuna,
misk kokularını bol bol
beylere özgü iksiri sürerdin
o güzelim saçlarına,
yatıp yumuşak döşeğe
yanıbaşında genç kızlar
yatıştırırdın hemen özlemini,
ne bir dügün ne bir şölen
ne de kıyıda bir oyun
yoktu ki bizim bulunmadığımız."
burada Sappho'nun lezbiyen eğilimi açıktır. Ancak Sappho’nun cinselliğinden çok şiirine yönelmek kadar şiirden çok cinselliğine yönelmek de yanlıştır. Sappho'nun kızlarının bekareti, kendisinin cinsel eğilimine bakmak yerine asıl bakir olan şiirine bakılsa belki ondan daha çok kâm alınır. Sappho imgelerle dolu bir şiir mi oluşturmuş yoksa doğa onun şiirine olduğu haliyle mi yansımıştır sorusuyla meşgul olunabilir. O doğasını yazarken bugünün okuru onun dizlerini birer imge, sembol olarak algılıyor da olabilir. Sappho saklanmaya ihtiyaç duymuş mudur? Yoksa süslemek mi istemiştir şiirini... Onun şiirinde baş tanrıça Afrodit’tir. Yıldızlar, çiçekler, ağaçlar, arılar ve bal imgeleri lezzetini hat safhaya taşıyarak erotik unsurlar sunar. Aşk, tutku, özlem, sancı, özgürlük, bekleyiş, ayrılış, kızına olan sevgi ya da onu kabul etmeyiş (2. Betik – 42 :Küçük sevimsiz bir çocuktun benim için ) gibi duyguların tümü vardır. Sappho ‘nun ölümünün kendinden genç bir erkeğe kavuşamayarak intiharla gerçekleştiği miti üç çeviride de asılsız bulunmaktadır. Uçurumun kıyısında bir Sappho yoktur ezcümle.
Miguel Carbonell Selva - Sappho'nun Ölümü, 1881
Sappho ‘yu bahsedilen çeviriler dışında iki ayrı çeviriden de okusam da yazık ki şu an elimde olan üç çeviriyi değerlendirebileceğim. Yunan tragedyaları, şiirleri doğal bir seleksiyona uğradığı gibi, Sappho’nun şiiri Hristiyanlar tarafından erotik ve uygunsuz bulunarak yok edilmiştir. Hakikatte erotik bir tane dahi kelime olmayıp ancak imge çözerek ulaşılır bu gerçeğe. Sappho’dan kalanlar diğer yazarların alıntıları, dil çalışmalarındaki örneklerdir ve bu bakımdan eksik ve gizemli bir yanı vardır. Üç çevirinin en nitelikli olanı, kültürel çözümleme, duyguların yansıtılışı, orijinal ölçü ve biçimi yakalama çabası, Eski Yunanca'sından aslına sadık kalmaya çalışarak ve seslere büyük özen göstererek çevrilen, girişteki 66 sayfalık röportajvari aydınlatıcı önsöz ve betik betik açıklamalarıyla Azra Erhat ve Cengiz Bektaş’a ait olanı. Şiirsel lezzet veren ancak İngilizce’den çevirinin çevirisi olarak çevrilip yine Azra Erhat destekli olanı Cevat Çapan’a aittir. Sappho ‘yu ilk kez okumak isteyen Cevat Çapan’dan okuyabilir ancak, eksik dizelerin başkaları tarafından tamamlandığı da bilinmelidir. Kriton Dinçmen ise yine Eski Yunancadan çevirdiği eserde Sapphonun psikolojik analizine yer vererek önsözde zenginlik yaratırken dize bölümlemesi, ölçü ve şiirsellikte diğerlerinden ayrılır. Sappho benim için bireysellik kadar imgeciliğin de yaratıcısı. İmgesel şiir ile ilgilenen hatta uzaklara gidip haikulara ilgi duyan herkes batı ve doğuyu birleştiren doğaya mutlaka teşekkür edecektir. Her okuyuşta ayrı lezzet aldığım Sappho bu kez Emily Dickinson’la arasında yakaladığım ortak imgelerle beni büyüledi ki ikisi de kadını ve doğayı meç edip en güzel anlatanlardan. Sappho’nun kitlesi doğal olarak Dickinson’un da kitlesidir. Sappho aynı zamanda bireyselliğiyle Homeros- Stendhal – Yaşar Kemal çizgisinden ayrılıp, Flaubert’in Emma’sının yanına konulabilir. Duygularını arzularını aruz veznine yakın ölçülü şiiriyle dile getirir. (Azra Erhat çeviri metodlarını anlatırken vezin konusunu açıklamıştır). Okumak son derece kolayken, anlamı tartmak iki şair için de zordur ancak bu tatları yaşamanızı önermeden edemem.
Üç çeviriden örnekler ile veda ederken, takdiri okuyuculara bırakıyorum...
Dağlarda çobanların ayakları altında
çiğnedikleri sümbül gibi şimdi erguvan
düştü yere……………………………………
Kriton Dinçmen (60)
Çobanın ayakları altında çiğnenen
yamaçlardaki sümbül gibi,
yere saçılır kızıl çiçek
Cevat Çapan (34)
Dağlarda çobanların
ezdiği sümbül gibi
toprağın üzerinde
çiğnenmiş mor bir leke
Azra Erhat – Cengiz Bektaş (132)
Ne bal ne balarısı dilerim
Kriton Dinçmen (94)
Benim için ne bal ne de balarısı kaldı artık
Cevat Çapan (55)
belli artık, bal da balarısı da haram bana bundan böyle.
Azra Erhat – Cengiz Bektaş (62)
derler ki günlerden bir gün Leda sümbüller içinde
saklı bir yumurta bulmuş………
Kriton Dinçmen (116)
derler ki, bir gün sümbül renginde
bir yumurta buldu
Lida
Cevat Çapan (13)
Dedikodu yapıyor herkes
Diyorlar ki Leda için
Bir gün
Bir yumurta bulmuş
Sümbüllerin arasına gizlenmiş
Azra Erhat – Cengiz Bektaş (44)
……sarsıyordu yüreğimi
Eros, dağda meşelere abanan yel gibi
Kriton Dinçmen (35)
dağdaki palamut dallarını eğip büken
rüzgar misali aşk dağıttı aklımı
Cevat Çapan (44)
Hiç uyarmadan
kasırga nasıl sökerse
meşeleri kökünden
öyle sarsıyor yüreğimi aşk
***
………. sık sık gelecekler
…….. onlara çünkü
bana en çok kötülük edenlere
iyilik ettim
Cevat Çapan (77)
Ne garip! En iyi davrandıklarım
Bu gün en çok incitenler beni
Kriton Dinçmen (29)
Yardım ettiklerimdir ki,
herkesten fazla
ellerinden geldiğince bana haksızlık eden
bunu da çok iyi bilirim ben….
Yorum Bırakın