Yaşamın anlamının kökenine inerken hiç bitmeyen bir yolculuk: Marcel Proust
Bu yıl tanıştığım bir yazara bu kadar bağlanabileceğim kimin aklına gelirdi ki? Romanı olan yedi ciltlik Kayıp Zamanın İzinde’yi, sonra da bir öykü olan Hazlar ve Günler’i çok sevdim ve kalemine de hayran kaldım doğrusu. Swann’ların Tarafı’nı okurken anlamıştım aslında bu yaratıcılığa vurulduğumu. Ve bu kitap yedi ciltlik serinin ilk kitabıydı, siz düşünün artık hayranlığımın boyutunu.
Sabır, özen ve dikkat isteyen bu okuma yolculuğumdan (Kayıp Zamanın İzinde) inanılmaz bir zevk almıştım. Beklentilerimin tatmin edilmesini isteyen bir okur da değilimdir. Böyle olmamın yararını fazlasıyla gördüm bu eserleri okurken...
Edebiyat gibi güzel bir şeyi bu tür klasikleşmiş yapıtlarda daha yüce bir şekilde hissediyor insan. Yazara tutkuyla bağlanmamın nedeni de büyük eseri yüzünden tabii. Ve bu tutkunun bedelini çok ağır ödedim. Kayıp Zamanın İzinde bitince anlatılmaz bir boşluğa düştüm. Sadece bir ayı bu seriye ayırmıştım; Mayıs ayının bahar mevsiminin en hoş zamanlarını olduğu konusunda hepimiz hemfikirizdir herhalde. Çok mu iddialı oldu? Ama öyle şimdi. Neyse sonuç olarak Proust’un doğa betimlemelerini hele çiçekler konusunu ne kadar derin işlediğini bilenler bilir. Böyle bir mevsimde Proust okumanın etkisi daha bir başka oldu üzerimde. Çevremde yazarın adını bile bilmeyen insanlar olduğu için acaba ben mi abartıyorum dedim ama sanmıyorum… Daha sonra bu konuda birçok araştırmanın dibine vurmuş bir insan olarak fark ettim ki benim gibi tutkulu hayranı oldukça fazla. Yalnız olmadığımı bilmek sevindirdi :) Bahsettiğim boşluk da hala benimle bu arada. Ve bu durumu çözmek için de Proust ile ilgili ne varsa okumak, okumak ve okumak istiyorum. İlk önce eserlerini okumayı daha sonra da kendisi ve kitapları hakkında yazılmış kaynaklara yönelmeyi düşünüyorum.
Mayıs ile beraber bu dev esere veda edince araya zaman girmeden elimde mevcut olan bir öyküsüne yönelmiştim; Hazlar ve Günler ... Bu kitap hakkında da birkaç şey karalamıştım. Öyküsünü de yutup sindirince yine araya zaman girmeden Proust özlemi sardı içimi. Ruhum onun edebiyatına doymak istiyor anlaşılan. Ama hiç doymayacak da. Bazen diyorum ki keşke hiç tanışmasaydım, onu hiç bilmezken rafımda duran kitaplarını zor ve aşılmaz bir engel olarak görseydim. Ah, o kitapların her gün bana el sallamalarını ve göz kırpmalarını ne kadar erteleyebilirdim ki? İşte bu yüzden tutku hem iyi hem kötü bir şey. Edebiyat hayatımın en önemli değerlerinden biri olduğu için Proust ile tanışmamak saçma olurdu. O zaman iyi ki diyoruz. İyi ki varsın Marcel Proust.
Kayıp Zamanın İzinde’nin sayfalarında bolca mektup vardır ve bir dolu da karakter… Onların da iletişimlerini mektup yoluyla sağladıklarını görürüz sık sık. Yazarın gerçek hayatında yazdığı mektupları da daha çok merak ettim bu sebeple. ‘’Kalan Son Güzel Kağıdım’’ eserinde yer alan mektupları okumamak için bir neden yoktu ve başladım. Yaklaşık bir ayda bitirdim. Bitmesini istemedim çünkü. Eser için hazırlanan mektuplar Eylül 1886 yılında başlıyor ve Ekim 1922’de son buluyor. Marcel Proust’un başkalarına yazdığı mektupları okuyoruz sadece. Aile üyelerine, bulunduğu sosyete toplantılarında tanıştığı arkadaşlarına ve dostlarına, bazı yazarlara ve yayıncılara yazılan mektuplar var burada.
Yazarın hayatına ve kişiliğine dair bir sürü güzel bilgi edindim. Proust’u tanımak için mektuplarını da okumak gerekiyormuş kesinlikle. Keşke daha fazla mektubunu okuyabilseydim. Yazılanları okurken Kayıp Zamanın İzinde’yi tekrar elime almış gibi hissettim. Büyük eserin esintilerini görebilmek mümkün gibiydi sanki.
Kalan Son Güzel Kağıdım yazardan okuyacağınız ilk eserlerden biri olmamalı. Çünkü yazdığı ve yazacağı eserler hakkında sürpriz bozan birçok unsura denk gelebilirsiniz. Kayıp Zamanın İzinde’yi okumuş olduğum için bu detayları öğrenmek müthiş keyifliydi. Kitaplarını yayınlama sürecinde çektiği çileler ve bunların üstüne yaşadığı sağlık problemleriyle boğuşması hayatını zorlu bir hale getirmiş. Sosyete takımında ne kadar garip insanlar var bu arada; kendisini Kayıp Zamanın İzinde'den bazı karakterlere benzetip sitem edenlere yazarın verdiği hoş cevaplar… Proust’un sinirlenmesinin derecesi, bu gibi insanların karşısında bile ne kadar iyi kalpli olduğunu gösterecek türden. Laf sokma sanatını hakaret etmeden, kibar bir yolla başarabilmesini alkışladım.
Kayıp Zamanın İzinde’yi her zaman yaşatmak isteyen yazarın çabaları içinde geçen bir mektup yolculuğundaydım aslında. Öleceğini bildiğinden hep acele ediyor ve seriyi tamamlamak için de elinden geleni yapıyor… Her şeye rağmen böyle mükemmel bir eseri yazabilmeyi başardığı için sonsuz sevgiler, teşekkürler Marcel Proust.
Kaynak
Proust, Marcel (2021). Kalan Son Güzel Kağıdım (Çev. Ayşenaz Cengiz). Yapı Kredi Yayınları
Yorum Bırakın