Jack London, Amerikan edebiyatının kilometre taşlarından biri ve onun kendisi gibi ölümsüz eseri; Martin Eden. Bugün 12 Ocak 147. Doğum Gününde Jack London'u saygıyla anıyoruz, edebiyat dünyasına bu hoyrat ve tutkulu denizciyi armağan ettiğin için teşekkürler!
Martin Eden-Kitap İncelemesi
"O kitaplar yazılmıştı."
Martin denizcilikle geçimini sağlayan işçi sınıfından bir genç, bir gün Ruth isminde bir burjuva kızıyla tanışıyor, ona hayranlık duyuyor, aşık oluyor. Nitekim Martin, Ruth'u kendine denk görmüyor, ulaşılmaz ilahi bir varlık gibi geliyor ona Ruth. O yüzden ona layık konuma gelebilmek adına kitaplar okumaya, dilini geliştirmeye, yazmaya başlıyor...
Martin Eden; elime alır ve ilk sayfasını çevirirken benim için herkesin okuması gereken kitaplar listelerinde başları çeken, en sevilen klasiklerden biriydi. Kapağı kapattığımdaysa üstümden dünya geçti sanki. "Herkesin okuması gerek" cümlesi bile öyle yavan geliyor ki bu kitabı anlatabilmek için.
Jack London kalem yerine iğne iplik kullanıyor zannettim, her sayfada öyle ince işledi, öyle bağladı ki beni Martin'e. Tutkulu bir aşkı okuyoruz, o aşk için verilen çabayı, tüm inançsızlıklara rağmen "hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç" diyen bir karakterin aşkının giderek parçalanışını...
Hayal kuran bir genci okuyoruz. Yazan. Yazmak için yaratıldığını fark eden. Kitaplarla kalkan, Kitaplarla uyuyan. Kimse kabul etmese, her seferinde reddedilse bile yazmaktan vazgeçmeyen. Çevresinde kimseden onay görmemesine, kimsenin ona inanmamasına karşın yazan. Öyle inanmıyorlar ki Martin'e, hayatımda hiç böyle inançlı bir inançsızlık okumamıştım.
Burjuva ile işçi sınıfının çatışmasını, Martin'in adeta tanrı gibi gördüğü burjuvaların gerçek yüzünü yavaş yavaş, öğrendikçe, bilgilendikçe görmesi bana kitabın en başında Morse'ların evinde bir yağlı boya tablosuna bakıp mest olmasını oysa yaklaştıkça ve fırça darbelerini gördükçe güzelliğinin kaybolmasını anımsattı.
Burjuvaya getirilen sert bir eleştiri olması yanında sosyalizm ve bireyciliğin sıkı bir savaşı var. London bir sosyalist ve Martin Eden bir çok yönden London'un hayatıyla paralelken Mart bir bireyci. Jack London, Nietzsche'nin üstüninsan kuramını Martin Eden ile yıkıyor aslında.
Bilgilendikçe yitiriyor Martin. London, bunu Martin'in bireyciliğine bağlarken aynı zamanda Martin eskiden daha mutlu olduğununun acı bir şekilde farkına varıyor.
Temelde "cehalet mutluluktur" fikri yatıyor. Martin'in mücadelesi, uğrunda aç kaldığı, uykusuz kaldığı, rehinciyle tek odalı evi arasında mekik dokuduğu uğraşı, yaşama sevinci... oysa sonunda, hepsi gerçek olduğunda içi boş bir kabuk gibi hissedemeyişi. Öyle derin, öyle tüm düşüşleri ve umutlarıyla gerçekçiliğin sınırlarını zorlayan bir şekilde yazılmıştı ki Martin, bazen elinizi uzatsanız masanın altında pul alacak parası olmadığı için üst üste yığılan yazılarına dokunabilecekmiş
gibi.
Buraya sığdıramayacağım kadar çok cümlem var. Martin Eden'i okuyun. Eğer Martin'i özümserseniz "Tanrı'nın çılgın aşığı"nın hasta bir adama dönüşümünü içinizde hissedersiniz.
Yorum Bırakın