“Destroyer of Worlds.” Oppenheimer Film İncelemesi

“Destroyer of Worlds.” Oppenheimer Film İncelemesi
  • 3
    0
    0
    0
  • UYARI: BU İNCELEME FİLME DAİR SPOİLER İÇERİR. 

    2023 yılının en çok beklenen filmlerinden biri olan Oppenheimer geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Kadrosunda Cillian Murphy, Robert Downey Jr, Emily Blunt, Florence Pugh ve Matt Damon gibi isimlerin bulunduğu, Christopher Nolan'ın yönetmenlik koltuğuna oturduğu film Kai Bird ve Martin J. Sherwin'in American Prometheus isimli kitabına dayanıyor. Atom bombasının babası lakaplı Oppenheimer'ın gerçek hikayesini anlatan kitap bir biyografi. 

    Yani en başında şunu söyleyelim bir aksiyon filmi beklentisiyle Oppenheimer'ı izlememelisiniz. Çünkü Oppenheimer bir aksiyon filmi değil, İkinci Dünya Savaşı döneminde geçmesine rağmen bir savaş filmi de değil. Hatta Oppenheimer'ın ana teması atom bombası dahi değil. Film, yalnızca J. Robert Oppenheimer ile ilgili. Yaşamı, ilişkileri, Manhattan projesinde üstlendiği rol ve atom bombasının icadından sonra yaşadıkları. Siyasi ve bürokratik açmazlar, davalar, bilim dünyası ile olan fikir ayrılıkları ve çok daha fazlası.

    "Anlayana dek korkmayacaklar. Ve kullanana dek, anlamayacaklar." Filmin adeta sloganı haline gelen bu alıntı filmi izlediğimde aklıma kazınan cümlelerden yalnızca biriydi. Oppenheimer öyle bir hikayeydi ki, insanı temelinden sarsıyor ve bildiği her şeyi yeniden düşündürüyor. 

    Çok fazla diyalog ve zaman atlamaları var, doğru. Mahkeme ile çapraz şekilde giden bir hikaye anlatımı izlemiş Nolan. Oyunculuklar harikulade, özellikle Murhpy kendini aşmış adeta, muazzam duygu geçişleri. Müzikleri ise ben harika buldum, Nolan Hans Zimmer ile çalışmıyor bu filmde de ama filmin gerilimini katbekat arttıran ve tüylerinizi diken diken eden bir çalışma var. Şapka çıkarılır. 

    Özellikle filme dair bahsetmek istediğim birkaç sahne var.

    İlki, Trinity testi. Tüm o artan gerilim ve geri sayım, herkes nefeslerini tutmuşken ve koltuklarında dikleşmişken gelen ışık ve ardından saniyeler sonra izleyiciyi beklemediği anda vuran patlama sesi. Filmin en üst noktaya çıktığı anlardan biriydi. 



    Ve elbette Hiroşima'ya atılan atom bombasının ardından Amerikan halkının kutlamaları, Oppenheimer'ın konuşma yaptığı o sahne. İnsanlara duymak istediklerini söylerken arkadan bomba sesleri duyması ve yürürken cesetlere bastığını hissetmesi. Özellikle bu sahne Oppenheimer'ın içine düştüğü ahlaki ikilemlerini oldukça iyi aktarıyor ve sahnenin gerilimi sizi ele geçiriyor. 

    Aynı zamanda Oppenheimer'ın politik bir film olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Oppenheimer'ın komünizme yakın fikirleri ve Sovyetler ile Amerika arasındaki soğuk çatışmayı hatta Oppenheimer'ın Sovyet Ajanı olmakla suçlanmasına dek varan siyasi açmazları seyrediyoruz. 

    Atom bombasının hangi şehire atılacağı üzerine üst düzey kişiler tarafından gerçekleştirilen bir görüşmeye şahit oluyoruz ve bakan atom bombasının atılabileceği 12 şehir olduğunu söyledikten sonra kendini düzeltiyor hayır, 11 şehir. Birinde karısıyla tatile gittiklerini ve beğendiklerini anlatıyor...Bana kalırsa siyasetin ne kadar iki yüzlü ve karanlık olduğunu ortaya koyan sahnelerden bir tanesiydi. Bir diğeri ise atom bombası atıldıktan sonra dönemin başkanı Truman ile Oppenheimer arasında gerçekleşen görüşmeden. Oppenheimer, ellerinde kan olduğunu hissettiğini söylüyor ve Truman ise bu konuşmayı ve elbette Oppenheimer'ın suçluluğunu şu cümleyle bitiriyor: "O ağlak bebeğin buraya geri dönmesine izin vermeyin."

    Bu filmde birçok bilim insanını, Manhattan Projesinde önemli rol oynayan birçok kişiyi görüyoruz, aynı zamanda hidrojen bombasının babası lakaplı, Manhattan Projesinde yer alan Edward Teller ile Oppenheimer'ın arasındaki çekişmeye de şahit oluyoruz. 

    Oppenheimer'ın ilişkilerini, kadın düşkünlüğü de filmde yer ediniyor. Jean Tatlock ile olan ilişkisi ve ardından karısı Katherine "Kitty" Oppenheimer ile olan evliliği işleniyor. Jean Tatlock'un intiharı üzerine Oppenheimer onun yanında olamadığı için kendini suçlarken Kitty'nin söylediği cümle benim üzerimde adeta tokat etkisi yaratmıştı. "İşlediğin günahların sonuçları olduğunda, herkesin senin için üzülmesini bekleyemezsin." Bu cümlenin vuruculuğu atom bombası üzerinden de anlam kazanıyor. -Bu arada belirtmekte fayda var Jean Tatlock'un intihar etmediği, intihar süsü verildiği iddiaları da mevcut, özellikle Jean'in komünist bağlantıları göz önünde bulundurulunca. Filmde ise Jean'in başını suya sokan bir elin saniyelik gözükmesi de Nolan'ın bu iddialara 'neden olmasın' deme şeklidir belki.-


    *Jean Tatlock (Florence Pugh) ve Robert Oppenheimer (Cillian Murphy)

    Kitty Oppenheimer filmin özellikle son yarım saatinde çok önemli bir konumda. Kocasının ona yöneltilen iddialar karşısındaki sessizliğine anlam verememekle birlikte filmin başından beri dava sürecinde tüm hayatlarının ortaya dökülmesinden rahatsızlık duyuyor. Öfke nöbetleri Emily Blunt tarafından öyle iyi canlandırılmış ki, ne denir başka adeta karakteri yaşamış. 


    *Kitty Oppenheimer (Emily Blunt)

    Ve filmin sonlarına doğru davanın sonucunun ardından, Oppenheimer onu arayıp çarşafları içeri almamasını söyledikten sonra tüm hayal kırıklığını ortaya serdiği sözler, "You think because you let them tar and feather you that the world will forgive you? They won't." 
    Dünya seni affetmeyecek. Filmden çıktıktan sonra Oppenheimer'a dair birçok duygunuz olabilir, her anlamda gri bir figür ama hakkında ne düşünürseniz düşünün bu cümlenin doğruluğunun ağırlığını reddetmeyeceksiniz çünkü dünya onu affetmeyecek. 

    Davaya geri dönersek, Oppenheimer atom bombasının babası olduğu için yargılanmıyor, Sovyet ajanı olabileceği düşüncesiyle yargılanıyor. Bu çok absürt bir nokta aslında. Çünkü Robert Oppenheimer'ın filmde de gördüğümüz üzere Manhattan Projesinde en büyük motivasyonu bombayı Hitler'den ve nazilerden önce oluşturmak, böylece böylesine büyük bir gücü onların eline bırakmamak. Eninde sonunda zaten Oppenheimer'ın düşüncesine göre atom bombasının icadı bir yıkım yaratacak ama gelecekteki dünya savaşlarını engelleyecek. Oppenheimer ülkesine ve kendi inancına göre tüm dünyaya hizmet eden bir figür aslında. 

    Bu davada karşımıza ise elbette Robert Downey Jr'un büyük bir başarıyla canlandırdığı Lewis Strauss çıkıyor. Hırslarının kurbanı olan Strauss'un davanın sonuçlanmasının ardından Oppenheimer'a dair tüm düşüncelerini döktüğü sahne ise tam bir oyunculuk resitali. Strauss'un birçok konuda haksız olduğu aşikar fakat o konuşmadaki birkaç noktanın sizi düşündüreceğine eminim. En azından beni düşündürdü.


    *Lewis Strauss (Robert Downey Jr.)

    Oppenheimer ülkesine hizmet etmesine rağmen ülkesinde ve bilim camiasında eleştiriliyor. Gelgelelim sondaki Einstein ile olan konuşmasına, bu konuşmanın çok değerli olmasının bir diğer nedeni de hikayenin başında Oppenheimer'ın, Einstein ile çok farklı insanlar oldukları ve çok farklı yerlerde durduklarını savunmasına rağmen, aynı durumlarla karşı karşıya kalmaları. "Unutma, o ödül senin olmayacak, onların olacak."

    Tüm bunların ışığında baktığınızda Amerikan Prometheus çok iyi bir benzetme. Yunan tanrılarından ateşi çalıp insanlara verdiği için cezalandırılan Prometheus ve yok etme gücünü insanlara teslim eden Oppenheimer. Bu yüzden filmin son cümlesi anlam kazanıyor: "I believe we did."

    Finalde, Einstein ve Oppenheimer'ın işte bu konuşma sekansını izliyoruz. Film boyunca sessizce gördüğümüz ve hiç duymadığımız o konuşma, filmin sonunda izleyiciye sunuluyor ve böylece anlam kazanıyor. 

    Oppenheimer: "Size bu hesaplamalarla geldiğimde, tüm dünyayı yok edecek bir zincirleme reaksiyon başlatabileceğimizi düşündük..."


    Bir çeşit kabulleniş gibi. Atom bombası dünyayı felakete sürükleyecek nükleer silahların yalnızca başlangıcıydı. Oppenheimer'ın bu yalnızca başlangıç ve o fitili biz ateşledik deyişiydi aslında bu cümle. Evet atom bombası savaşları engeller ve binlerin ölümü milyonları kurtarabilirdi belki...ta ki daha büyük bir silah inşaa edilene dek. Ve başka bir politikacı onu atmak isteyene dek. Nihayetinde, insanlık aynı hataları tekrarlamayı ve sonucuna tarih tekerrür ediyor demeyi sever. 


    *Albert Einstein (Tom Conti) ve Oppenheimer (Cillian Murphy)

    Bazı sosyal medya kullanıcıları filmin 'Oppenheimer'ı akladığını' iddia etti. Hiçbir yönüyle bu eleştiriye katılmıyorum. Filmin kimseyi temize çıkarmak gibi bir amacı olmadığı gibi filmde buna yönelik bir uğraş da yok. Hiroşima ve Nagasaki'nin bir insanlık suçu olduğu reddedilemez nitekim filmde birçok karakter aracılığıyla da bu mesaj veriliyor. Fakat film Robert Oppenheimer ile ilgili ve elbette olaylar onun bakış açısından işleniyor. Hatta ne kadar ürkütücü olsa da senaryo dahi Oppenheimer'ın gözünden birinci kişi ağızıyla yazılmış.

     Oppenheimer'ı seyirciye sempatik gösterme amacı yok, elbette pişmanlığı anlatılıyor fakat Oppenheimer atom bombası için hiç özür dilemiyor. Belirtmek istediğim şu, film seyirciye Oppenheimer'ı bembeyaz göstermiyor. Filmden çıktığınızda zeki ve tarihe etki etmiş büyük bir bilim insanını izlediğinizi biliyorsunuz ama zihninizde onu aklamıyorsunuz, aksine kendini affedebilmiş mi bu soruyla başbaşa kalıyorsunuz.

    Çok konuşuldu, Nolan filme özel 70 mm imax versiyon hazırlattı. Ki bu dünyada en üst kalitedeki versiyonun yalnızca 30 sinemada izlenebileceği anlamına geliyor. Peki, gerçekten filmi mutlaka imax mi seyretmeliyiz? Benim görüşümce hayır, filmin çok fazla özellikle imax formatında izlenecek sahnesi bulunmuyor. Yalnızca Trinity denemesini bu yönde ayırıyorum. 

    Bir diğer konu, Oppenheimer filmini izlemeden önce Oppenheimer'ın hayatına ve Manhattan projesine çok fazla hakim olmanın gerekip gerekmediği tartışması. Film çok fazla tarihi detay ve figür içeriyor. Elbette Oppenheimer hakkında okumak, Manhattan projesine ve İkinci Dünya Savaşı dönemine hakim olmak filmin seyir zevkini arttıracaktır. Fakat genel anlamda Oppenheimer ve Manhattan projesini ana hatlarıyla bilmenin yeterli olacağı kanaatindeyim. Filmin atmosferi ve oyunculuklar kesinlikle görülmeye değer. Çok fazla zaman atlaması ve özellikle ilk yarı takip edilmesi zor bir hikaye sunsa dahi dikkatinizi verip sakin bir kafayla izlediğinizde anlaşılacak bir film Oppenheimer.

    Çok bekledik ve şahsi anlamda beklediğime değdi. Muhteşem bir sinema deneyimi ve üzerinde düşünülmesi, tekrar ve tekrar izlenilesi bir film. 

    "Now I Am Become Death, the Destroyer of Worlds."




    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.