Ruhumu Donduran Kitap ''Sus Barbatus! 1''

Ruhumu Donduran Kitap ''Sus Barbatus! 1''
  • 9
    0
    0
    2
  •  

    ''Haksızlığa karşı susmayan kitaplar'' listeme bir yenisi daha eklendi: Sus Barbatus!  İnce Memed serüveninden sonra ona çok benzer öğeler taşıyan bir seriye başlamak, kasveti iliklerime kadar yaşatmasına rağmen müthiş keyifli bir okuma oldu. Benim gibi kasvet temalı kitapları sevenler ne demek istediğimi anlayacaktır.

    Daha ilk kitaptan ne haksızlığı gördün ki diye sorabilirsiniz belki, henüz büyük olaylar vuku bulmamasına rağmen maalesef kötü ve şaşırtıcı unsurlarla dolu şeyler yaşanıyor eserde:

    Kışla kıyametin ortasında karnını doyurmaya çalışan insanlar, dağlarda, ıssız ve soğuk mağara köşelerinde insanlığın hakkını savunanlar ve arayanlar… Devletin soğuk yüzü ise kışın ortasında daha da üşütüyor bizleri. Yazın sıcağında bile ruhumu soğuk odalara hapsetmeyi başardı.

     

    Barbatus latince kökenli bir kelime, anlamı da ‘’sakallı’’ demek. ‘’Sus Barbatus’’ ise sakallı yaban domuzu türüdür, bu varlığımız kitabın portresinin görünen yüzünü oluştursa da arka planda anlatmak istediği şey, insanın çokbilmişliği aslında. İnsanın kendini Tanrı sanması gibi. Acizliğini de aciz bir haldeyken bile kabullenememesi…

    Halbuki doğa karşısında insanın bir hiç olduğunu net bir şekilde görebilmek mümkün eserde. Bu hiçliğin içinde, doğanın karşısında savunmasız bir haldeyken nasıl oluyor da birbirimizle savaşmayı başarıyoruz, neden böylesine güç yolları tercih ediyoruz? 

     

    Topu topu kaç yıl için geliyoruz dünyaya? Yetmiş, bilemedin seksen. Yani, aslına bakarsan dünya için de, şu dünyadan gelip geçen insanlık için de, evren için de hiçbir şeyiz. Göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçeceğiz. Ama yine de birbirimizi yiyoruz. Neden? Şu kadar basit bir geçersizliği kavrayamayacak insan var mıdır yeryüzünde? Bence yoktur. O zaman neden yiyoruz birbirimizi? /s. 151

     

    Teması ‘’domuz’’ olan kitapları seviyorum, birçoğunu okuyamadım fakat listemdeler. Hayvan Çiftliği mesela; basit bir fabl metni üzerinden sundukları, arka planda yerdiği olaylar hâlâ unutulmaz benim için. Orwell insanların yüzüne bir bardak soğuk su fırlatıyor sanki. 

    Hayvan Hükümranlığı, Domuzlar gibi kitaplar da listemde okunmayı bekliyor. Nedense bu tip kitapların oldukça çarpıcı bir yönü var; hayvanların üzerinden insanların vahşi doğasını anlattıkları içindir belki. ''İnsan en vahşi hayvandır,'' diye boşuna söylememiş bence Friedrich Nietzsche…

     

    Faruk Duman’ın eserini okurken Yaşar Kemal esintilerini güçlü bir şekilde hissettim fakat kendine özgün bir tarzı olduğunu düşünüyorum yine de. 12 Eylül’e doğru freni patlayan kamyon gibi yokuş aşağı sürüklenen Türkiye’nin ve halkın durumu mükemmel anlatımla yansıtılıyor; açık bir üslup, sıkmayan olağanüstü betimlemeler, doğa ile insanın arasındaki ilişkinin fantastik sunumu ve daha birçok şey… Tüm bunların birleşimi insana okuma zevkini bütün yönüyle yaşatıyor.

     

     

    ‘’Okumuş’’ ve ‘’okuyan’’ insanlara, aydınlara ve entelektüellere hep bir nefret var olmuş bizim ülkemizde. Şu an günümüzde olan bu durum birden bire ortaya çıkan bir sorun değildi, hep vardı. Özellikle edebi fikirlerin, bilimin karşısında olmak için elinden geleni yapan ‘’biz vatanseveriz’’ algısıyla yaşayan bir kesim bu. Devlete verdikleri ile vatansever olduğunu düşünen zavallı bir insancık ordusu sadece, peki kitap okuyan biri, kime neye göre ihanet etmiş oluyor devletine? Niye okudukça hain konumuna getiriliyor insan? 

    Düşünen, açık fikirli insanlardan hep korktular. Çünkü okuyan birey düşünür sonra da düşüncelerini toplumla paylaşır. Bilgi de paylaştıkça çoğalır. Cehalet ile böyle mücadele edilir işte. Ama onların istemediği bir şey bu; insanların bilgiyle güçlenmesine dayanamazlar, asla. 

     

    Mekân isimlerinin sadece baş harfle belirtilmesi, olayların nedeninin gizemli bir havada anlatılması, özellikle karakterlere odaklanılması gibi detaylar serinin devam kitaplarına bir hazırlık aşaması için düşünülmüş şeyler. Üçlemenin ilk adımı olaylara giriş diyebileceğimiz bir tondaydı yani. Eserde siyasi olayların derinliğine inilmeden yüzeysel bir anlatımla aktarılıyor her şey. Ayrıca köy yaşamının zorlukları içinde hayatta kalma savaşına daha çok yer verilmiş. 

     

    Okurken sıcak bir kahve içerek ruhumu ısıtmaya çalıştığım bu soğuk kitap beni epey bir sarstı. Buz dağının görünen kısmını anlatırken bunu nasıl başardı peki? Kitabın gidişatı diyebilirim basitçe; sürekli bir heyecan duygusunun hakim olduğunu ensenizde hissediyorsunuz, ayrıca sona doğru gelirken gerilim de eklendi bunların üzerine. Son sayfalarında uğradığım şoku anlatamam bu arada. Anlatılmaz, yaşanır! Devam kitaplarını en yakın zamanda kitaplığımda görmek ve okumak istiyorum. BAYILDIM. 

     

     

    Kitabı İncelemek İçin

    İçerik Kapağı

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.