Aşkın Katili: Romantizm

Aşkın Katili: Romantizm
  • 1
    0
    0
    0
  •  

    Felsefeyi bize esprili ve pozitif bir dille sevdiren ünlü yazar ve televizyon yapımcı Alain De Botton'un aşk üzerine düşüncelerini aynı 23 yaşında, bu yazarla aynı yaşta yaptığı gibi yorumlayacağım ve anlatacağım. Günümüz aşklarının tamamen "romantizm" akımının etkisinde geliştiğini ve bu gelişimin aşkın en büyük katilinin olduğunu iddia eden Alain De Botton, belki de günümüzde aşkla ilgili en büyük soru işaretlerimize ve problemlerimize birer açıklama getiriyor. Peki, nasıl yapıyor bunu?

    Romantizm akımı, aşkların sürekli aşık olunan kişiyle geçirilen neredeyse doğa-üstü güzellikte zamanın sürekliliğinin büyülü bir ortamda devam etmesini savunur. Tek isteğimiz o insanla gece gündüz, hayatın rutinini ve sorumlulukları boşverip, diz dize o insanın varlığına maruz kalmaktır. O insanın varlığıyla, konuşarak ya da konuşmadan sürekli aynı ortamı paylaşmaktan başka hiçbir derdimiz olmayıverir anında. Yüzünü izler, vücuduna karışır ve sadece o insanın kollarına kaybolmak isteriz. Bunların hepsi çok değerli, çok güçlü ve karşı konulmaz hislerdir şüphesiz. Ancak romantizmin aşkın sürekliliği konusunda çok büyük bir falsosu vardır. Aşkı sanki sürekli içten gelen, karşı koyması imkansız içgüdüsel bir güç gibi görür. O güç, arzu devam ettikçe biz de bu aşkı sürdürmek isteriz. Nitekim bu da doğrudur, ancak bu arzu çoğu zaman karşımızdaki insanın kusurlarını, zedelenmişliklerini ve aslında deliliklerini görmeye başladığımızda kaybolmaya başlar. Ve bunu görmememiz imkansızdır. Bir noktada hepimiz kafamızda idealize ettiğimiz, mükemmelleştirdiğimiz o kişinin aslında tam bir zırdeli olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Çünkü bir insanla ilişkide olmak, onu sürekli arabanın ön koltuğundan izlemektir. Ona dair bütün detayları öğrenmektir. Bu detaylarda da mutlaka çarpık kusurlar olacaktır, çünkü yeryüzünde kimse yoktur ki tek bir deliliği, kusuru ve psikolojik çöküntüsü olmasın. Herkesin mutlaka yetişkin hayatına farklı şekillerde getirdiği ve dışavurduğu yaraları vardır. Bu yaraları gördüğü an çoğumuz anlarız ki, aslında biz o kişiye aşık olmamışızdır. Aynı Don Kişot'un rüzgar yelleriyle düello yapması gibi, o insanın kafamızda idealize ettiğimiz versiyonuna aşık olmuşuzdur. Yani olmayan bir kişiye. Ve romantizm, işte bu gerçekçilikten uzak, neredeyse şizofreni boyutuna gelen aşk anlayışıyla aşkımızı başlatan en büyük güç olsa da günün sonunda aynı aşkın katili olur. Botton der ki, partnerimize verebileceğimiz en büyük hediye, deliliklerimizin hepsini onun önüne bütün dürüstlüğüyle sunmaktır. Çünkü ancak bu şekilde gerçek bir aşk ilişkisi kurmaya en yakın olabiliriz. Geçinmek, evliliğin ön koşulu değil, gerekliliğidir. Bu yüzden bir insanla uyumsuz olduğumuz yanları tamamen anladığımız, içselleştirdiğimiz ve bu uyumsuzlukları birlikte uyumluluklara dönüştürmeye isteğimiz olduğunu fark ettiğimiz an o kişiyle evlenmeye tamamen hazır oluruz. Ve "doğru insan" olarak adlandırdığımız kişi, bütün bu uyumsuzlukların üzerine çalışacak ve kırmadan, dökmeden, zerafetle ve rahatlıkla bunları aşmaya çalışacak kişi olmalıdır. 

    Günümüzde insanların doğru insana inanmamalarının veyahut bulmakta bu kadar zorlanmalarının temel sebebi budur. Çoğu insan, zihninin içinde aşık olduğu o mükemmel insanı artık göremeyince ilişkisini çöpe atmaya karar verir. Çünkü artık romantizm ölmüştür. Bu ölülük, ilişkinin her alanına yansımaya başlar: zihinsel ve cinsel. İlişkilerin psikolojik yönünü anlamayan kişilerin gerçek bir aşk yaşayabilme ihtimalleri hiç yoktur, olmamıştır da. İnsanlar zanneder ki, dışarıda bir yerlerde partnerinin sahip olduğu bu kusurlara sahip olmayan, daha iyi bir ilişki yaşayabileceği ve bunu hiç emek göstermeden yapabileceği başka seçenekler vardır. Ancak çoğu kişinin ve romantizm akımının göz ardı ettiği gerçek şudur ki, her insan bir noktada delidir ve hasarlıdır. Aşık olduğumuz o kişiye ilk çekildiğimizde biz de onun böyle kusurları olabileceği gerçeğini görmemişizdir. Sadece dışarıdaki insanları henüz yeterince tanımıyoruzdur. Bu romantik anlayışla yüzeysel ve kısa süreli, yorucu ilişkiler kurmaya mahkumuzdur. Ve bu gerçek aşk değildir. Gerçek aşk, bütün o arzulardan, romantik, güçlü duygulardan daha fazlasını ister. Emek, sorumluluk ve karşı tarafı bütün kusurlarıyla, delilikleriyle ve hatalarıyla anlama ve o insana bu anlamda süreklilikte uyuşma isteği gerçek aşktır ve sonsuzdur. Tutku, aşkın sadece dışarıya gözüken çok küçük bir kısmıdır. Sizin bütün yaralarınızı, zedelenmişliklerinizi, hatalarınızı ve uyumsuzluklarınızı olabildiğince fazla anlamaya çalışan ve kendi ilişki dinamiğinizde bunları iyileştirmeye çalışan birini bulursanız, bu kişi doğru insandır. Ve inanın bana, bu zamanda doğru insanı bulmak çok zordur. Bu sonsuz hevese sahip birini bulup bu kişiyle sürekli bir ilişki devam ettirmeye çalışmak çok daha zordur. O yüzden, böyle bir insanı bulduysanız, açık iletişim kurun. Bütün deliliklerinizi zamanı geldiğinde, kendinizi en rahat hissettiğiniz şekilde gösterin ve kendisinin de göstermesine izin verin. O zaman gerçek aşkı yüreğinizin en derinliklerinde hissedeceksiniz. Ve bu dünya üzerindeki en güçlü histir.

    Kaynakç


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.