Apollon ve Dionysos Çatışması: Arzular ve İdealler Arasında Seçim Yapmak

Apollon ve Dionysos Çatışması: Arzular ve İdealler Arasında Seçim Yapmak
  • 2
    0
    1
    0
  • Günümüzde, insanların ruhunun içinde bulunduğu ikili dilemma yüzyıllardır kendisini sanki hiç değişmemiş gibi korumuş durumda: akıl ve haz. Bu iki kavramın faydası ve zararı üzerine yüzyıllardır birçok düşünür yazıyor, çiziyor, konuşuyor ve nitekim hala objektif dogrulara ulaşılamıyor. Gelin birlikte bu iki kavramın asıl çıkış noktası olan Antik Yunan Tanrıları Apollon ve Dionysos'a bakalım ve belki de ruhumuzu sürekli çalkalandırıp duran bu iki terim arasında bir seçim yapabilmeye az da olsa yaklaşalım.

    Güneşin, ateşin, bilincin, şiirin ve kehanetin güçlü Tanrısı olarak nitelendirilen Apollon, asla yalan söylemeyen ve evrensel ahlaki değerlerin her zaman izinde olacak olan bir varlık olarak kendini göstermiştir. Aynı zamanda vidcanın sesi de olan Apollon, insana her zaman diğer insanların hakkını gözetirken kendinin en yararlı ve verimli olabilecek haline gelmesini öğütlemiştir. Apollon aynı zamanda ışık saçan anlamına gelir; yani insanın da aynı Apollon gibi kendisini dünyevi zevklerden arındırıp insanlığa ve dünyada yaşayan diğer varlıklara ışık olacak şekilde geliştirmesi gerekir. Apollon felsefesine göre, insan güçlü ve zayıf özelliklerini en iyi şekilde bilmek ve bunların üzerine çalışmak konumundadır. Kendisini bu anlamda bilen insan, toplumun bir parçası olduğunu aklından çıkarmadan uyumlu bir şekilde bilincini yükseltmeye çalışmalıdır. Çevremize faydalı olmak, kimi zaman sırf bu amaç uğruna kendi zevklerimizden ve keyfimizden ödün verebilmek ve aslında bu toplumsal yararı hayatımızın birinci önceliği yaparak kendimizi geliştirmeye devam etmek, Antik Yunan Tanrısı Apollon'un insanlığa öğütlediği en önemli amaçtır.

    Şarabın, değişimin, kaosun, zevkin, sarhoşluğun ve içgüdüselliğin Tanrısı olarak bilinen ve tapılan Dionysus, aslında bildiğimiz ve her daim doğru kabul ettiğimiz gerçekliğin yırtılmasını sağlamakta bize öncelik eden bir Tanrıdır. Çünkü insanın bütün önyargılarından, ön kabullerinden ve bu yaşa dek sorgulamadan getirdiği doğrularından arındığı tek an kendisinden geçtiği andır. Sarhoşluk halinde, bir insan bir noktadan sonra kendisini kaybeder ve toplumun bize bugüne dek söylediği doğruları umursamayacağı, sadece hayvani içgüdülerine ve doğasına döneceği bir noktaya evrilir. Nasıl Apollon bize "Kendini bil." derse, Dionysus bize "Kendini unut." der. Kendini unut ki yıllar önce unuttuğun özüne tekrar kavuş. Bu felsefi görüşe göre, biz toplumdaki ve büyütülüş şeklimizdeki bütün öğrendiklerimizi unuturuz. Kimliğimizi doğayla tekrar kavuşabilmek için feda ederiz, çünkü aslında bizim kimliğimiz doğayla iç içedir. İnsan doğadan koparılamaz ve içinde doğadan her zaman bir parça taşır. Bu taşıdığımız parçayla bütünleşebilmek adına tamamen yabancılaşmış ve kendisine doğadan uzak, yapay bir sosyal ortam kurmuş insanın toplumdaki yerini, statüsünü, işini ve sosyal konumunu tamamen unutması ve kendisini doğada yaşayan bir canlıdan farksız görmesi gerekir. Apolloncu fikrin inşa ettiği gerçeğin bütün yapaylığını unutur ve eskisi gibi doğanın bir parçası haline gelir. Artık her şey nasıl olması gerekiyorsa öyle oluyordur. 

    Bu iki Tanrının bize sunduğu felsefe, insanoğlunun içinde iki zıt olgu olarak doğduğu andan itibaren çarpışır. Kimi zaman tamamen içgüdülerimizin bize söylediklerinin peşinden gitmek istesek de, bazen bu içgüdüler aklın ve ahlakın yolundan ayrı düştüğü için bizi kendimizden iğrendirir, yetersiz hissettirir. Bu çatışma, insanın bilinç sahibi tek canlı olmasından kaynaklanır. İnsan kendi davranışlarının ve düşüncelerinin faydalı veya zararlı sonuçlarını kavrayabilen biricik canlıdır. Bu kavrayış ve içimizde sürekli taşıdığımız, kimi zaman manipüle ettiğimiz vicdanımız, bize tamamen içgüdüsel davranma konusunda ket koyar. Kendimizi bilinçsiz mutlulukların ve zevklerin akışına bırakmayı ruhumuz ne kadar şiddetli arzulasa da, hayat şartlarımız ve ahlaki ideallerimiz bunu reddeder. Hatta bunu arzuladığımız için bile kendimizi kötü hissetmemize sebep olur bu idealler. Hayat akışında ne zaman arzularımızı, ne zaman ideallerimizi takip edeceğimizi bilemeyiz. Vicdanımızı rahatlattığımızda, içgüdümüzün ve arzumuzun sesi yük olur bize. Ve insanoğlunun en büyük sınavı da budur: İdeallerimiz ve isteklerimiz arasında dengeyi bulabilmek. Somut başarıyı ve soyut zevki aynı anda yaşayamamak ve bunun acısıyla ömrümüzün sonuna kadar yaşamak.

    Kaynakça: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/907122


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.