"Her" Film İncelemesi: Yapay Zekayla Aşk Yaşanabilir Mi?

"Her" Film İncelemesi: Yapay Zekayla Aşk Yaşanabilir Mi?
  • 4
    0
    0
    0
  • Gerçek romantikler vardır. Var olmaktan da öte, yaşarlar ve ruhlardan beslenirler, anlara âşıktırlar insanlardan çok. Her’de gerçek bir romantik olan Theodore karakterini ve boşanma sonrası karakter değişimini ve yeni başladığı sıra dışı ilişkisini izliyor ve adeta her cümlesiyle sonsuz düşüncelere gömülüyoruz. Ana karakterimiz gerçek bir romantik ve karşısındaki insanla her anı paylaşmaktan başka bir isteği yok. Zaten aşk da sonsuz bir etkileşim isteği ve bilmek, bilinmek, anlaşılmak ve koşulsuzca sevilmek arzusu değil midir özünde? Hayatına bir başka insanı ortak etme isteğiyle yanıp tutuşan romantikler, ömürleri boyunca o bağı kurabilecekleri insanı arar dururlar, pes etmek akıllarının ucundan bile geçmez çoğu zaman. Romantizmin anahtar kelimesidir ümit.

    Bütün bu çabanın bir sebebi olmalı. Neden aşık olmak ister insan? Hele aşkın ilişkileri kurtarmaktaki başarısızlığı çoğu zaman başarılarına oranla daha fazlayken. Çünkü gerçek romantikler bilir ki, hayat bir andan ve o anı özel kılan insanlardan daha anlamlı değildir. İnsan insanı özel kılar. Milyonlarca insan içinden farklı olmanızın sebebi o insanın sizi farklı bulmasıdır. Her romantik biraz ölümsüz olma isteği taşır ruhunda. Ölümsüzleşmenin sırrını, kurmayı her şeyden daha çok arzuladıkları o güçlü bağda bulmuşlar ve başka bir cevap aramayı reddetmişlerdir. Bir yerlerde yaşadığı her hissi, aklından geçen en detay fikirleri bile sizinle paylaşmayı dileyen birinin varlığını bilmenin yarattığı muazzam titreşimler, duyguların akışı, huzur hissine karışan arzular küçümsenemeyecek kadar etkileyici anlara gebedir. Hayat bu anlardan ibarettir işte. Sevgilinin elinden tutup uzak diyarlardan bahsetmek, içini dökmek, ateşli tartışmalar yaşamak ve sonsuz sessizliğin içinde onun omzuna başını koyup orada kaybolmak; bünyede yarattığı hislerinin kelimelerle betimlenmesi imkânsız olan bu anlar, romantiklerin hayatlarına amaç veren birer küçük parıltıdır. Karanlıktan korkarlar, yalnız anlar gözlerine birer damla yaş yerleştiriverir, uçsuz bucaksız evrende sonsuz bir yalnızlık çukuruna düştükleri yanılgısına kapılırlar çoğu zaman.

    Bu özelliklere sahip insanların sayısı hiç de küçümsenecek rakamlarda değildir. Çoğu insan hayatı boyunca romantik niteliklere sahip olsun veya olmasın, kendisini mutlu ve güvende hissettirecek bağlar kurma arayışına girer. Belki de filmde işlendiği gibi, yapay zekâların mental anlamda bize gerçek insanlardan daha yakın olacağı bir döneme giriyoruz yavaşça. İnsan için programlanmış, sevdiğinizi, sevmediğinizi, hayal kırıklıklarınızı, en derin arzularınızı bilen ve daha da fazlasını öğrenmeye açık bir yapay zekâ düşünüldüğünde onunla bağ kurmanın kolaylığı da fark ediliyor. Eğer böyle bir sistem geliştirilebilirse, hayal bile edemeyeceğimiz olaylara tanıklık edebiliriz. Algı seviyesi çok daha geniş ve farklı olan bir bilgisayar sisteminin aşk tanımıyla insanınki ortak paydada buluşabilir mi? Daha da ötesi, aşkı hissetmemizi sağlayan hormonsal sistemlere sahip olmayan bir yapay zekâ gerçekten âşık olacak şekilde programlanabilir mi? Bunun cevabını bilmemiz mümkün değil, ancak bu olursa insanlar kendilerini tamamen tanıyan yapay zekâlarla bağ kurmak yerine neden tamamen yabancı insanlarla baştan, yepyeni bir tanışma sürecine girmek istesinler? Belki de bundan yüz yıl sonra âşık olmak için insanlara ihtiyacımız kalmayacak. Ancak bildiğim kesin bir şey var ki, aşktan hiçbir zaman vazgeçemeyeceğiz, kime karşı ve neye karşı olursa olsun. 

    Aşkın her yerde ve farklı biçimlerde zuhur edebileceğini düşünenlerdenim. Düşüncelerimizde sevgiliye dair minik parçalar bulurken, uçsuz bucaksız okyanusta gözlerimizi gezdirirken, ormanda tek başımıza yürürken ve kuş cıvıltılarını dinlerken, eski bir kitabı okurken, hayal ederken ve vazgeçerken. O çok özel insanın titreşen göz kapaklarına bakarsınız ve anında şiddetli bir merak duygusu vücudunuzu sarar, aklından neler geçtiğini, neler yaşadığını, bir manzarayı izlerken neler düşündüğünü, sabah kalktığında tavana bakarken aklına gelen ilk fikri, en hastalıklı hislerini ve arzularını, ona dair her şeyi bilmek istersiniz ve onun da size dair her şeyi bilmesi fikrinden hoşlanırsınız. Aşk, beyinlerin birbirini bilmek için giriştiği tutkulu yarıştan ibarettir. Yarışın türü ve süresi sürekli devinim halindedir ancak döngüseldir çünkü insan sürekli bağ kurup aşık olma ihtiyacındadır. Karşıdaki gerçek bir insan olsa da olmasa da.

    Kaynakça: Jonze, Spike. Her. 2013. Annapurna Pictures. 

    Görsel: https://tr.pinterest.com/pin/57843176441059327/


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.