Bazı günler insan kendisini normal birisinden daha özgüvenli hisseder, sanki önemliymiş ve sanki yeryüzünden silinip gitmeyecekmiş gibi. Kalmak ister, sonuna kadar başına gelecek olaylarla cesurca yüzleşmek ve yüzleşme stiliyle fark yaratmak en büyük dileğidir. Yüzleşme stilleri değişebilir, Conor gibi müzik aracılığıyla, veya abisi gibi diğer hayatlara yardım ederek.İnsanın bu isteğinin arkasında ölümsüzlüğe olan açlığı yatar, aslında her birey hayata hastalık derecesinde bağlıdır. Belki de insanı diğer canlılardan ayrı kılan özelliklerinden biridir bu tarz bir tutku, ve bu tutku en çok yaşama olan bağlılığımızda gösterir kendini. Genç insanlar bu tutkularını gürültüyle yaşar, bağırır, dünyaya karşı durur. Var olmak için her yolu denerler. Evet biz zorlarız, yolumuza çıkan, bizi biz olmaktan alıkoyan her şeye karşı içimizde kocaman bir isyan vardır. Aynı filmdeki gibi, bu baskıların sanatsal ve kişisel yönümüzü beslediğinin farkına bile varamayız.
Ruhumuzu bastıran engellerin bize faydası olduğunu söylememiz, bir bakıma ironik ancak yadsınamaz bir doğru. Yok edilmeye çalışılan her duygu ve düşünce çok daha güçlenerek tekrar tekrar dirilir ve başka biçimlerde tezahür eder. İnsan ağlar, acı çeker, isyan eder, sinirlenir ve bunları yaparken sürekli dönüşür ki bu ona ait en güzel özelliklerden biridir. Buna bağlı olarak sanat insanoğlunun duygularını en fazla ve en doğala yakın biçimde ifade edebileceği alandır. Müziğini, bedenini, sevgisini ve öfkesini ifade etme konusunda baskılanan her bireyin, sanatı ifade şekli alevlenir ve güç kazanır. Çünkü insana ait bu kavramlar asla kaybolmaz, birer ateş parçası gibi küçülürler kimi zaman ancak bu vaziyet geçicidir. Okul, üst yönetim, aile ve sevgili, bunların oluşturduğu psikolojik travmaların hepsinin sanatta bir karşılığı vardır. Aslında baskılar tek başlarına var olmaz, sanata birer malzeme olabilirler ancak. Sevdiğiniz kişinin size olumsuz bir davranışı, ailenizin sizi yetersiz hissettirmesi ve otorite figürleriyle yaşanan problemler sanatçı ruhunuzu alevlendirme potansiyeline sahip büyük cam kırıklarıdır ancak. Ruhunuzun ta en dibine dek batar bu cam kırıkları ve sizi kanatarak sizden daha büyük bir gücün ortaya çıkmasına sebep verir: yaratma gücü. İnsan yaratır ve onu yaratmaktan hiçbir güç alıkoyamaz. Bu yaratımlar kimi zaman evren için hiçbir anlam ifade etmez, dünyanın kaderini değiştirebilecek bir etken dahi olamaz. İnsan ancak hayatta hissetmek ve bu hisse tutunmak için yaratır, vahşi bir hayvan hayata nasıl tüm gücüyle tutunuyorsa insan da öyle tutunur ve her şey bu tutunmayla başlar. Anlamsız gelir bazı zamanlar ama insan zaten herhangi bir anlamlandırma eylemine girişmez, anlam insanın beyninin içinde yatar zaten. Yaşanan iyi veya kötü her olay ona verilen anlam kadar önemli olur. Dışarıda bir yerlerde anlam aramak boşa kürek çekmek gibi gelir bize bazen. Oysa anlam insanların içinde, sanatını yaratarak tüy gibi hafifleyen herkesin ruhundadır. Bir sebep-sonuç ilişkisi anlam oluşturmak zorunda değildir. Lakin hayata tutunabilmek için kendimize var olmayan anlamlar yaratmak durumundayız ve ne kadar şaşırtıcıdır ki bunu çok güzel yapıyoruz. Şarkılar söylüyor, dans ediyor, fikirler oluşturuyor, fikirler yok ediyor; yazıyor, çiziyor, savaşlar çıkarıyor, ağlıyor, kızıyor, eğleniyor ve yarın yokmuş gibi kana kana yaşıyoruz. Yıkmaktan ve inşa etmekten asla yorulmuyoruz. Bizi yaşadığımız anlam karmaşasından daha fazla yoran tek bir şey varsa o da biziz. İnsan insanı en büyük ölçüde engelleyen ve kısıtlayan varlık olmuştur her daim. Sanatsal evrim özgür ortam olmadan kendini belli edemez. Baskıların sanatı beslediği doğru. Lakin insanın baskılara isyan edip ses çıkarabilme gücünün olması koşuluyla. Biz itiraz edeceğiz ve karşı çıkacağız ki harika eserler yaratabilelim. Aynı Conor ve dostları gibi. Kendilerine yarattıkları yapay bir yuva olan "Sing Street" gibi.
Her daim kişinin önüne korkunç bir canavar çıkıp onu içten yok etmeye, olduğu kişiden uzaklaştırmaya çalışacak. Bu canavarın adı kimi zaman toplum, kimi zaman aile, kimi zaman sosyal ilişkiler, kimi zaman ise insanın kendisine koyduğu limitler olacak. Hepsinin ortak hedefi ise ortaya çıkmayı bekleyen büyüleyici cevherleri ortadan kaldırmaya çalışmaktan başka bir şey değil. İnsan önüne düşecek çığlara, yolunu kapatacak kayalara inatla karşı koyar, ne kadar büyük ve aşılmaz olursa olsun. Deli cesareti her zaman olmadık şeylere gebedir, beklenmedik aksiyonlara yol açar. Her şeyini feda etmeye ve sonuna kadar kaybetmeye hazır olan insan yine de hayallerinin peşinden kendini aşağı atar. Aşağıda kendisini neyin beklediğinin hiçbir önemi yoktur atlarken. Sarp, korkunç görünümlü kayalıklar da olabilir, rengârenk bir çiçek bahçesi de. İnsanın tutkuları için yolun sonu önemsizdir, yolun kendisi bu kadar heyecan verici iken…
Kaynakça: John Carney, Sing Street(2016), FilmNation Entertainment
Görsel: https://tr.pinterest.com/pin/384283780721867799/
Yorum Bırakın