Ölüme Dair, Yaşama Dair: Six Feet Under Dizi İncelemesi

Ölüme Dair, Yaşama Dair: Six Feet Under Dizi İncelemesi
  • 3
    0
    0
    0
  • 23 sene önce yayımlanmasına rağmen hala konuşulan, hala bir efsane olarak anılan, finali dillerden düşmeyen ne var bu Six Feet Under adlı dizide sahiden? İşte bu yazıda bu sorunun peşine düşeceğiz ve yanıtını bulmaya çalışacağız.




    “Hepimiz yaralıyız. Yaralarımızı hayat boyunca yanımızda taşıyoruz ve sonunda bizi öldürüyorlar. Uzayda, zamanda iz bırakan şeyler oluyorlar. İçimizde.” 


    Bir cenaze evi işleten Fisher ailesinin başlarına gelen trajik bir olayın ardından yeniden bir araya gelmeleriyle başlıyor dizimiz. Hepsi birbirinden taban tabana zıt, ayrı dünyalarda ama hepsi öyle gerçek ki. Hataları, kusurları…Six Feet Under her şeyiyle hayat gibi bir dizi. Ta kendisi. 


    Nathaniel Sr.: "Ölü olmanın avantajlarından biri de bu: Öldükten sonra ne olacağını biliyorsun ve hayatın anlamını da biliyorsun."

    Nate: "Bu oldukça gereksiz görünüyor."

    Nathaniel Sr.: "Evet, biliyorum. Hayat yaşayanlar için heba edilmiştir.”


    Her bölüm bir ölümle başlıyor. Yasa dair, kayıplara dair, ölüme dair öyle diyaloglar var ki gerçekten hayranlık verici ama bunun yanında her karakterin teker teker direnmesi, kaybolup kaybolup yeniden kendi yollarını bulmaya çalışmaları, hata yapmaları, büyümeleri, öfkeleri, kırgınlıkları, içinde biriktirdikleri, sitemleri, hayalleri, birbirleriyle problemleri, kendileriyle problemleri kısacası insan ve yaşam tablosu öyle gerçekçi çiziliyor ki kendinizi sonraki bölüm tuşuna basmaktan hiç alıkoyamıyorsunuz.


    Yer yer bana çığlık atma, yer yer ağlama, yer yer öylece boş duvar izlettirme isteği verdiği çok oldu kendisinin. İstisnasız bütün karakteriyle aramda sevgi nefret ilişkisi var. Bunu da yine dizinin karakter işleyişinin gerçekçi olmasına bağlıyorum. Hiçbir karakterin düz bir çizgide gelişim gösterdiğini görmüyoruz. Hep inişli çıkışlı bir karakter gelişimi var. 


    Six Feet Under’ı izlerken fark ettim ki kitaplarda, dizilerde, filmlerde hep karakterlerin bir A noktasından B noktasına ulaşmasını, dipten çıkmasını ve mutluluğu bulmasını, iyileşmelerini, düzelmelerini istiyoruz ve farkında olmayarak bu beklentiye kapılıyoruz aslında. Belki bütün yapımların bize her şeyin eninde sonunda düzeleceğini ve mutlu sonlar olacağını fısıldamasını istiyoruz, belki iyi hissetmek belki başka bir sebepten bilmiyorum ama bunun pek de gerçek yaşamda karşılığı yok bunu biliyoruz belki tam da bu yüzden kurgularda arıyoruz. Ama bana kalırsa Six Feet Under gerçekçiliğinin, karakterlerinin inişlerinin çıkışlarının, yaşam ve ölüm arasında iç içe geçmiş araflarımızı sorgulatan yapısının çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü “hepimiz yaralıyız”, çünkü “her şey zamanlama meselesi” çünkü “herkes herkesi her şey için affeder.” Bana bu kadar his yoğunluğu yaşatan bir diziyi tavsiye etmekten başka ne yapılır inanın bilmiyorum. 




    Beş sezon boyunca her bölümü, her karakteri, oyunculukları, diyalogları, sinematografisi bütünüyle Six Feet Under öyle keyifli bir yoldu ki…Finaline gelince, aklıma Six Feet Under’a daha çok yakışacak bir son gelmiyor. Özellikle son bölümün son on dakika kadar bir kısmı var gerçekten çok etkili, çok çarpıcı, her anlamda “çok” ve biraz da tarifsiz bir çok olma hali bu. 


    “You can’t take a picture of this, it’s already gone.” çünkü çoktan gitti. muazzam bir dizi. 



    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.