Gözyaşlarının kendi kendine defalarca kez kurumasını deneyimlemiş her insan bilir ki, kontrolden çıkmak sizi karanlıktan kurtarır. Sürekli kontrolü elinde tutmak ve bilinçli olmak ağır gelir ruha. Her duyguyu en yüksek düzeyde hissetmek, size yönelen her bakışın anlamını kavramak, duyguların ince notalarını bedene batan bir iğne gibi algılamak ağırdır bazen. Algılamak da değildir aslında zor olan. Algıladıktan sonra, algılanılanı sindirmek, kimi zaman yük taşımaktan bile daha zordur. Ağzı burnu kırılmış, kan içinde kalmış gibi hissettirir insana. Boğazda düğümlenir kalır bazı gerçekler ve asla sindirilemezler. Sindiremediği gerçek yapışır kalır insanın üstünde. Sanki sokakta geçip giden her yabancı sana bakıyordur. Sana edilen hakaretleri, başına gelen en travmatik olayları bile görüyorlardır. O zaman başlar depersonalizasyon. Bedeninde değilmişsin, kendinde değilmişsin gibi hissedersin. Bacakların tutmuyor gibi gelir. Vücudunu bir başkasının vücudu gibi görür ve hissedersin. Kontrolden çıkmak da tamamen budur aslında. Çünkü artık vücudun üzerinde kontrol sahibi değilsindir. Zihnin üzerinde de. Havada süzülüp giden bir oksijen tanesinden farksızsındır. Kıpırdayamazsın sanarsın ama vücudun kendisini otomatik yönlendirir.
Peki bunun seni gafil avlamasına ve istemediğin zamanlarda ortaya çıkmasına izin vermek yerine, kendi kontrolünü kaybetmeyi kendin kontrol edersen ne olur? Gücü eline geri almış olmaz mısın? Bilincini, bilinçli bir şekilde yok ederek zaten hayatın gerçeklerinden dolayı mutaka yok olmaya mahkum bir şeyi kendin yok ediyor olma özgürlüğüne sahip olmaz mısın? Algını bilinçli olarak kapatacağın zamanı seçerek en dayanıklı insan olman gerekmez mi teoride? Bilinçsizliğini kendi seçen insana ne olur?
Bu yazar biliyor ki bazen kişinin kontrolünü kaybetmesi en büyük özgürlüğü haline gelir. Çünkü kontrolü kaybetmek, ölüm de dahil olmak üzere hayatın en zor gerçeklerini bir kenara bırakarak hareket edebilme alanı tanır. Dünya kaotik bir yer. Hep de öyle olacak. Gerçekler kimi zaman can yakıcı. Kimileri için daha zor, kimileri için daha anlamsız. Kimileri için şoke edici, kimileri için alışılagelmiş bir şey. Dünyadaki her gerçeği içselleştirerek ve her hissi en yüksek yoğunlukta hissederek yaşayabilecek bir yapımız yok. Kontrol sahibi olmak için ruhumuz bizi ona yönlendirdiğinde kontrolden çıkmamız gerekiyor. Günün sonunda, insan en çok o zaman hayatta hissediyor. Özgür olma yanılgısına en çok o zaman inanmaya yaklaşıyor. Dünya ona ait gibi hissediyor. Kontrolsüzce sevdiğinde, kontrolsüzce ağladığında, kontrolsüzce bağırdığında, kontrolsüzce dans ettiğinde, kontrolsüzce seviştiğinde, kontrolsüzce güldüğünde. En çok o zaman yaralarını sardığını hissediyor. Onu sınırlayan gerçekliğini aşabileceğini görüyor ve içi pasparlak bir gökyüzüne bakmış gibi umutla doluyor. Sıkışmış hissettiğimde hep kafamı kaldırır, gökyüzüne bakarım. Kendimi uçan bir kelebek gibi hayal ederim. O özgürlükte ve bir gün sonra öleceği gerçeğinden bile uzakta bir zihnin içinde olduğumu düşlerim. İnsan, biraz da o şekilde bilinçsizce yaşadığında yaşamayı sevebiliyor. Çünkü yaşamak hiçbir zaman yetmiyor. Özgür hissetmek gerekiyor. Gökyüzünde süzülen bir kelebek gibi.
Görsel: https://tr.pinterest.com/pin/31666003622530656/
Bayıldım 👏👏